Bu soru ne işe yarar ben de tam olarak bilmiyorum. Ancak zihin jimnastiği yapmak iyidir düşüncesindeyim. Bu iki kavram birbirinden ayrı mıdır yoksa ortak noktaları bulunmakta mıdır?
Tövbe; Günahtan dönüp Allah’a yönelme anlamında terim.
Helal; Yapılması dinen serbest olan fiil.
Günah; İlâhî emir ve yasaklara aykırı fiil ve davranışları ifade eden bir terim. Günah, ilahi emirlerin yerine getirilmemesi veya yasakların çiğnenmesiyle ortaya çıkan dinî, ahlâkî ve vicdanî açıdan sorumluluk gerektiren bir davranıştır.
Bizlere ulaşan tüm kardeşlerimize istisnasız ilk söylediğimiz konu;
Hata ve günahlarımızdan tövbe etmek ve Hak Helalliklerini almak ve vermektir. Çünkü bu konular çözülmeden yola çıkılamıyor, yol alınamıyor. Zaten dertlerimizin kaynağı da bu konularda olan eksiklerimizin olmasıdır.
Geriye giden arabayı önce tövbe freni ile durduracağız, sonra Hak Helalliği ile gaza basıp vites artırarak ilerleyeceğiz.
Peki Tövbe ve Hak Helalliği konuları birbirinden farklı mıdır?
Tövbe edebilmek için önce günah işlemiş olmamız gereklidir. Günah işlediğimizde de mutlaka bir Hakka girmişiz demektir. Bu hak Allah’ın da, kulların da olabilir. Allah’ın hakkı bizlerin Bezmi Elest’te verdiğimiz söz ve anlaşma ile ilgilidir. Allah’a verilen sözlerin tutulmaması ile ilgilidir. Sözlerin tutulmaması ile Allah’ın kulu üzerinde bir hakkı doğar. Aynı aldığımız borç üzerine imzaladığımız senedin karşılığının boş çıkması gibi düşünebiliriz.
Bir de kulun kula olan hakları vardır. Başkasına zarar verecek olan tüm durumlar bu konu kapsamındadır. Yalan, iftira, dolandırıcılık, fitne gibi. Maddi de olabilir manevi zarar da olabilir. Sonuçta zarardan kaynaklı bir hak yani alacak doğmaktadır.
Allah’ın kullarına iki konu üzerinde Hakkı vardır;
– Verdiği emirlerden (yapılması gereken) kaynaklı Hak,
– Yasaklarının (yapılmaması gerekenler) çiğnenmesinden kaynaklı hak.
Aslında yasaklamakta bir emirdir. Bu nedenle tek bir çatı içerisinde kullanabiliriz.
Akıl baliğ olana kadar her birimiz günahsız bir melek idik. Akıl yerine oturduğunda sorumluluklarımız da üzerimize yüklendi. Yani emir ve yasaklar. Başlangıç noktamızı 0 (sıfır) alırsak; Allah’ın verdiği emirleri yerine getirmekle kazancımız artar, yasaklarını çiğner isek kaybımız başlar. Aslında rakam skalası üzerinde toplama ve çıkarma işlemi başlar. Ay sonunda maaşa hak kazanır ve bunları ihtiyaçlarımız kadar harcarız ya bu durum da öyledir. Az kazanıp, çok harcar isek zarar eder ve sonu iflasa gider, çok kazanıp az harcar isek tasarruf ederek zenginleşiriz.
Tövbe etmek demek; Allah Teala’dan hakkını helal etmesini istemek demektir.
Af olunmak iki aşamalıdır;
Birinci aşama pişman olup tövbe ederek Allah Teala’dan bağışlanma dilemektir. Ne kadar eksiklerimizi tamamlasak ta emirlere karşı geldiğimiz için, ve karşı geliş süresince dinimizi ve inancımızı kötü temsil ettiğimiz için geride bir hak kalmaktadır.
İkinci aşama ettiğimiz tövbenin kabul edilmesidir ya da edilmemesidir. Bizler tövbe ederek af dilemiş olsak bile, kabul edip etmemek Allah Teala’nın takdirindedir. Dilerse kabul eder, dilerse etmez.
Bu nedenle sadece tövbe etmek, af için yeterli değildir. Allah bizden razı olmalıdır. Razı olduğunda tövbemizi de kabul etmiş, hakkından da vazgeçmiş olmaktadır. Tövbenin kökeninde de Allah Teala’dan istenen helallik vardır. Allah Teala isterse bu borcu tövbesiz de karşılıksız da affeder, siler.
Allah’ın kulunun tövbesini kabul etmesi demek kulunda olan hakkını helal etmesi demektir.
Allah Teala veya hak sahipleri alacaklarını af dilemeden de helal edebilir. Allah kulunun güzel bir davranışına karşılık, kendi haklarından vazgeçebilir, üstüne fazlasıyla da iyilikler verebilir.
Bu nedenle helallik konusu tövbe konusunu da içine almaktadır. Kapsamaktadır. Helallik konusunun, tövbe konusunun da önünde olduğunu bilerek, kul hakkına girmemeli veya tez elden helallik almalıdır.
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
– “Vaktiyle bir adam yolda giderken çok susadı. Bir kuyu buldu ve içine indi; su alıp dışarı çıktı. Bir de ne görsün, bir köpek, dili bir karış dışarıda soluyor ve susuzluktan nemli toprağı yalayıp duruyordu. Adam kendi kendine “bu köpek de tıpkı benim gibi pek susamış” deyip hemen kuyuya indi, mestini su ile doldurdu ve mesti ağzına alarak yukarıya çıktı ve köpeği suladı. Onun bu hareketinden Allah Teâlâ hoşnut oldu ve adamı bağışladı.”
Rabbim bizlere Hakkını helal et ve tüm kullarından da helallik alabilmeyi nasip et. Amin.
2 yorum
Müslüman olmayan Kâfir e ,mesela Filistin halkına zulmeden insanlara da hak helal edilmeli mi?
Veya Filistin halkına zulmeden lere beddua etmemek mi lazım?
Herhalde böylelerine beddua etmek luzumludur diye düşünüyorum.hatta hak ta helal edilmez değil mi
Bu konu biraz geniş ve ucu müslümanım diyen, ancak görevlerini yerine getirmeyenlere de dokunan bir konudur. Öncelikle Nasuh Tövbemiz’de de geçtiği şekli ile haklarımızı “Allah’ın izin verdiği kullarına” helal ediyoruz. Biz bilmiyoruz Allah daha iyisini biliyor.
Beddua konusu için ise şöyle diyebiliriz; bu zamana kadar okuduğum tüm evliya ve alimlerimizin sohbetlerinde bedduaya rastlamadım. Bilmiyorum sizler okudunuz mu? Bu nedenle müslüman dilini kötüye alıştırmamalıdır. Hatta zulüm yapanların hidayetini isteyip daha güzeli ile karşılık vermelidir. Amacımız zulmün son bulmasını istemektir. Hidayet isteyerek te zulüm son bulacaktır. Allah Teala’da kulunu Cehenneme atmak zorunda kalmayacaktır. Çünkü hiç bir günah Allah’ın merhametinden büyük değildir. Bu nedenle merhamet her şeyin önündedir. Belki şöyle dua edilebilir; “Allah’ım zalim kullarına hidayet eyle, nasipleri yoksa kahreyle” denilebilir.
Diğer konu olan bizim burada ki sorumluluğumuz nedir? Eğer biz müslümanlar gerçek manada dinimize sahip çıksayduk, mal, mülk, makam, siyaset için dinimizden vaz geçmeseydik zalimler bir gün dahi zulüm yapamazdı. Bizlerin sorumsuzluğu zalimlere cesaret ve fırsat vermektedir. Biz beddua edersek ve Allah bu bedduaların bir kısmını bize yüklerse…