Anlatacağım hikaye İstanbul’da geçmektedir. Yüce Rabbimizin tek rızık kaynağı olduğunu anlatan çok güzel bir kıssadır. Bize de bu hikayeden hisse çıkarmak düşer. Tabi bu hisseyi alabilmekte nasip işidir. Bakalım hissemizde ne var, ne kadar var? Ya nasip diyelim başlayalım.
Osmanlı Padişahlarının bir geleneğidir tebdili kıyafet (kıyafet değiştirmek) ile halk arasında dolaşmak. Amaç halkın durumunu, düşüncelerini, nabzını kendi gözleri ile görmek ve değerlendirmektir. Böylece ilk ağızdan sorunlara vakıf olarak net çözüm üretmek istenmektedir.
Sultan Mahmut bir gün tebdili kıyafet gezerken bir çay ocağına oturur. Malum bu gibi yerler sohbetin ve kalabalığın olduğu mekanlardır. Günlük bilgi ve haberin kaynağı çaycılar ve berberlerdir zaten :)). Müşteriler, giyim ve kuşamı ile geçinmekte zorlandığı belli olan çaycıya Tıkandı Baba adı ile seslenmektedirler. Merak eder ve çaycıya bunun sebebini sorar. Çaycı, gördüğü bir rüya nedeniyle bu adı aldığını anlatır. Çaycı, rüyasında gürül gürül akan bir çok çeşme olduğunu, ancak kendisine ait olan çeşmenin çok zayıf aktığını gördüğünü anlatır. Daha fazla akması için bir çalı parçası ile çeşmeyi kurcalar. Ancak dal kırılır ve su tamamen kesilir. Bu sefer dalı çıkarmak isteyince çeşmede kırılır.
Bu arada Hızır Aleyhisselam teşrif eder ve “tıkandı baba uğraşma” der.
Bana bu rüyamdan sonra Tıkandı Baba derler, diyerek durumunu anlatır.
Sultan Mahmut, durumunu biraz olsun düzeltmek ve yardım etmek için yardımcılarına her gün tıkandı Baba’ya her dilim içine yerleştirilmiş altın olan bir tepsi baklava gönderilmesini emreder. Bir kişinin hayrı olarak Tıkandı Baba’ya baklava gider. Akşam baklava ile evine giderken bir yahudi baklavayı satın alır. Çaycı durumdan habersizdir ve tepside altın olduğunu öğrenen yahudi de her akşam Çaycıyı bekler ve baklavayı satın alır. Bir ay sonra Padişah Sultan Mahmut, durumunu görmek için tekrar uğrar, fakat Tıkandı Baba’nın durumunda değişiklik göremez. Baklava gelip gelmediğini sorar. O’da baklavaların geldiğini ancak ihtiyaçlarını karşılamak için sattığını söyler.
Bir şeyler yapmak isteyen Padişah bir askerini Tıkandı Baba’ya gönderir. Sultan Mahmut’un emri ile geldiğini söyler ve Üsküdar’da boş bir arsaya giderler. Görevli asker bir taş seçmesini ister, Tıkandı Baba ise büyük bir kayayı seçmiştir. Amaç, o taşı atabildiği kadar uzağa atması ve arsanın bağışlanmasıdır. Ama bu da mümkün olmaz. Durum Padişaha anlatılır ve Sultan Mahmut, Tıkandı Baba’nın hazineye götürülmesini emreder. Görevli asker, orda olan bir küreği gösterir ve bu küreğin aldığı kadar altın senindir, ancak bir defa daldırabilirsin, der. Tıkandı Baba şaşkınlık ve heyecan ile küreği daldırır ama küreği düz tutamaz. Bir altın hariç hepsi dökülür. Bu olayı öğrenen padişahın dudaklarından şu sözler dökülür;
Vermezse Mabud neylesin Sultan Mahmud !!!