YANLIŞ EDİLEN TÖVBELERİMİZE DE TÖVBE ETMEK
Tövbelerin tövbesi mi olur?
Bizim şu ana kadar ki en büyük problemimiz; “tövbe edemiyor” oluşumuzdur. Tövbe ederken hep bir şeyleri suçlayarak, kendimizin suçsuz olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. İşlediğimiz günahları düşünüyoruz (ki, günah işlemeyen insan yoktur. Ancak bir tek Efendimiz Aleyhisselam bu konuda ayrıdır.)
Tövbeyi kabul ettiği zaman şeytan kişiye sağdan yaklaşır. Çünkü soldan yaklaştığı zaman kişi; aklı, fikri ve bilgisiyle dine karşı geldiğini ve dolayısıyla Allah’a karşı geldiğini hemen anlar. Bunun için şeytanın sağdan gelmesi gerekmektedir.
En sıkı tutması gereken kapı da tövbe kapısıdır. Eğer kişi tövbe kapısını sıklıkla kullanmazsa, günahına devam eder. Günah devam ettikçe de, kişi kesinlikle zarar görecektir. Tövbe etmedikçe Rabbimizin karşısına temiz olarak çıkamayacağı için, her zaman kendine veya şeytana ümmet olma ihtimali devam edecek, şeytan da peşini bırakmayacaktır. Kişi tövbe etmiş olsa dahi, yine de yanına bu defa daha donanımlı, daha bilgili ve daha iyi eğitilmiş şeytanlar gelecektir.
“Şeytan” dediğimiz, iblis tarafından eğitilmiş, bizim algılayamadığımız, göremediğimiz cinlerden ve insanlardan iblise hizmet edenler ve iblisin ümmetinden olanlardır.
Bir insanın davranışları, giyim kuşamı ve ahlaki özelliklerinden onun Müslüman bir kişi olup olmadığı veya şeytana hizmet edip etmediği az çok tahmin edilebilir. Şeytanlaşmış insan kendini pek gizleyemez ancak cinnilerin İblis’e boyun eğmiş olanlarından olan ifritler kendilerini gizleyebilir. Bu ifritler, Müslüman bir insan veya cinniyle daha çok uğraşırlar. Eğer ki iman etmiş insanlar ve müslüman cinlerin donanımı fazlaysa diğer şeytanın daha donanımlı olması lazım ki İslam Dini’nin içinde, sağdan yaklaşarak kişiyi yoldan çıkartabilsin.
Bunun bir örneği de kişi tövbe etmek üzereyken yaklaşmasıdır.
Diyelim ki hiçbir şekilde engel olamadı, Müslüman olan cinni veya insan, tövbe kapısına kadar geldi ve tövbe etmeye başladı. Tövbe ederken, “Allah’ım, ben şeytana uyduğum için beni affeyle. Allah’ım, ben nefsime uydum bana merhamet et” dedi. Ancak kabul edilmedi.
Neden kabul edilmedi?
“Ya Rabbim! Ben bilerek ve isteyerek yanlış yaptım, hata yaptım. Sen beni affeyle,” demiyor ki !
“Allah’ım, ben temizim, şeytan suçlu. Allah’ım, ben temizim, nefsim suçlu” diyor.
Kime suç buluyor? İblis’e suç buluyor. İblis’in suçu ne? Kime suç buluyor? Nefsinin suçlu olduğunu söylüyor. Peki nefsi bu hale kim getirdi? Biz getirdik.
Kendi nefsimizi kendimiz bu hale getirdik. Başkasının bir şey eklemesine gerek kalmadı, çünkü nefs bir sünger gibi, neyle uğraşırsak onu daha fazla içine çeker. Ancak tövbe ederken bile hatalı olduğumuzu kabul etmiyoruz. Yani aslında tövbe etmiyoruz.
Yani tövbe ederken birilerini suçlayarak, kendimizi temize çıkartarak hareket ediyoruz. Rabbimize tam olarak teslim olmuyoruz. Halbuki “Allah’ım, bugün bir hata işledim” dediğimizde, kendimizi suçlu olarak görürüz.
Suçu kabul eden, cezayı da kabul eder.
Suçu kabul eden, yanlışı da algılamış olur.
Suçu kabul eden bir özür dilemesini bilir.
Özür dilediğimiz zaman ise, özrün kabul olma ihtimali oldukça yüksek. Şimdi durum böyle olunca, Rabbimiz bu tövbeyi kabul edecektir.
Tövbenin devamlılığı da önemlidir. Bazı günahlar vardır ki, Rabbimiz kulunun o halini çok sever ve “Kulum, kırk beş senedir bu şekilde dua etmedin, biraz daha devam et” der. Burada kulun daha fazla puan kazanması söz konusudur. Yani kulunun o halini severse devam da ettirebilir.
Yine de Rabbimiz her edilen duayı mutlaka kabul eder.
Kişi “Nefsime uydum, şeytana uydum” ve benzeri söylemleri devam ettirse Rabbimiz bu duayı da kabul eder belki ama, orada aslında doğru olanı yapmak için Allah tarafından size bir fırsat veriliyordur. İyi niyetli olarak tövbe etmeye çalışırken Şeytan, size sağdan yaklaştığında, nefsinizi suçlu gösterip “Bana küfret, arada bağır çağır.” diye dürtebilir. Çünkü öylesi işine geliyordur.
Kişi, Şeytan suçludur diye itham edip, belki de ona iftira attığında hala kendini haklı görüp, suçlamadığı için tövbe de etmiş olmaz. Başkalarını şikâyet ederken kendi hatalarını kabullenmediği için istenen dozda teslimiyeti de gerçekleştiremez.
Gerçekten bir şey yaparken kalbimizden konuşalım. Kalbimizden hareket ettiğimizde, o kalp bizi hiçbir zaman şeytana götürmez, hep Allah’u Teâlâ’ya götürür. Ancak, dua ederken “Ben şöyle mi ezberleyeyim, bunu mu yapayım?” şeklinde düşünürseniz, bu muteber bir dua şekli olmayacaktır.
Tövbe etmek, teslim olma ve kabul etmeyi gerektirir. Herhangi bir biçimde; “Tövbe şu şekilde okunduğunda kabul olur” gibi bir durum İslam’da söz konusu değildir. O kalp nasıl kirlendiyse onun tecellisi olarak da Rabbine teslim olmalıdır.
Ancak, bu durumu Şeytan’ı veya nefsi suçlayarak değil, kendimizin hatalı olduğunu kabul ederek yapmalıyız. Başkalarını, Şeytan’ı veya nefsimizi şikayet ederek veya “Allah’ım, ben bu günahı işledim ama şu kişi bana bunu yaptı.” gibi mazeretlere sığınarak değil, ancak kendi suçumuzu kabul edersek gerçek tövbeyi yapmış oluruz.
Vesselam
Tövbeniz tövbe gerektirmesin” adlı spotify kaydımızı da dinlerseniz konu daha iyi anlaşılacaktır İnşallah
SYNERGY KENDİYAS KINALI MUSTAFA KAYA SOHBETİ