‘İblis, ‘Öyle ise beni azdırmana karşılık, and içerim ki ben de onları (insanları) saptırmak için, Senin doğru yolunun üstünde tuzak kuracağım. Sonra elbette, onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve Sen, onların çoklarını şükredenlerden bulamayacaksın!’ dedi.’ Araf, 7/16-17.
Lanetlenmiş olan iblis, gücünü yakinen bildiği halde kendini yaratan Rabb’ine asi gelmiş, emrine uymamıştır. İnsana karşı kendi üstünlüğünü ispatlamak ve haşa Allah Teala’nın yanlış karar verdiğini göstermek için Hz. Adem’e ve tüm insanlara düşman olmuştur. Aslında Allah Teala’nın çok sevdiği İnsan kullarını, yaratanına asi olmalarını sağlamak ile Allah’ın sevmediği bir iş olan kulunu cezalandırmasına zorlamak istemektedir.
İBLİS, HALİFE OLAN İNSANIN ALLAH’A ASİ OLMASINI, BU NEDENLE ALLAH’IN HALİFE MAKAMINI VERDİĞİ İNSANI KENDİ ELİYLE CEZALANDIRMASINI İSTEMEKTEDİR.
Bizler gibi aciz kulların bile, asi olan sevdiklerimize ceza vermek zorunda kaldığımızda yaşadığımız sıkıntıyı düşünün. iblis, düşmanlık yaparak kendinden düşük gördüğü insanı yoldan çıkararak Cennet’i kaybetmesini, hatta kalıcı olarak Cehennem’e gitmesini istemektedir. Daha genel ifade edersek iblis ve şeytancıkları İnsan, Cin ve tüm diğer alemlerde olan varlıklara düşmanlık etmektedir.
Peki bizler nerede durmalıyız? Neler yapmalıyız?
İnsanlar, Allah’ın tüm kainatta olan yaratılmışların HALİFE’sidir.
Tüm kullara örnek olmak, kendimizi ve tüm kulları korumakla mükellefiz. Allah katında mükafatımız büyük olduğu kadar, sorumluluğumuz da büyüktür. Bu nedenle kendi güç ve yetkimizin farkına vararak hayatımıza çeki düzen vermeli, sadece Allah Rızası için yaşamalıyız.
Evet Allah Rızası için çalışırken yolumuzda, sağımızda, solumuzda ve arkamızda dolaşan bir yaratık var. Kendini üstün gören, ama vesvese vermekten başka bir gücü olmayan, korkudan beslenen bir yaratık. Biz müslümanlar, İblis’inde halifesiyiz. O’ndan korkmaktansa Allah Teala’ya sığınmak ve mücadele etmek gereklidir.
Allah’tan korkmak değil, Allah’ı sevmektir asıl olan.
Allah bizi zaten çok seviyor ve yaptığımız tüm hatalara rağmen son ana kadar bizlere af kapısını açık bırakıyor. Yapmamız gereken bizlerinde Rab’bimizi sevmek ve buna gayret etmeye çalışmaktır. Merak etmeyin böyle bir niyet ile yola çıktığınızda ummadığınız kadar yardım ve karşılık alacaksınız.
Buradan konuya devamla, biz bu şeytan müsveddesi ile ne yapacağız?
‘Çünkü şeytan, sizin amansız bir düşmanınızdır, siz de onu düşman sayın.’ Fâtır, 35/6
Yapılması gereken Allah tarafından bizlere yukarıdaki ayet ile bildirilmiştir. Her taraftan kulağımıza fısıldayan şeytancıkları dikkate almayacağız. Allah yolunda yaşamaya gayret göstereceğiz. Şeytan sağdan da yanaşacaktır. Yani bazı ibadetleri daha çok yapmamıza yardım bile edecektir. Neden? Çünkü kişisel ibadetleri önemli göstererek, daha geneli ilgilendiren ve zamana da yayılacak olan asıl konuyu eksik bırakmamızı isteyecektir. Mustafa Hoca’mızın anlattığı bir dert sahibi hikayesi bu konuya çok güzel bir örnektir.
Neredeyse sabahlara kadar zikir ve ibadetler ile zaman geçiren bir hanım kardeşimiz, kendine musallat olan şeytanlar nedeniyle Mustafa Hoca’mıza ulaşır. Derdini anlatır. Maneviyata sorulduğunda gelen cevap şu mealdedir;
– Zikir ibadeti için çok zaman harcaması nedeniyle, eşine kadınlık görevlerini yapmamaktadır. Bütün gece zikir çekmek ile iyi bir iş yaptığını düşünen hanım kardeşimiz, aslında Rabb’imizin emrini ve Peygamberimizin tavsiyelerini dikkate almamış demektir. İbadet ettiğini düşünürken, Allah’ın emrine karşı gelmiştir. Allah bizlerden dengeli bir hayat istemektedir. Dünya görevlerinden uzaklaşıp, sadece ahirete yönelmekte Allah’ın yasakladığı bir durumdur. Bu haddin aşılması nedeniyle şeytan ruhsat almış ve hanım kardeşimizi rahatsız etmiştir.
Ne kadar garip geliyor değil mi?
İbadet yapıyorsun, bu nedenle şeytan bulaşıyor.
Nedenini bu konu özelinde detaylandıralım.
Sabaha kadar zikir çeken kadın, kocasına kadınlık görevini yapmıyor;
1- Koca bu nedenle eşinden soğuyor ve tartışmalar yaşanıyor.
2- Allah’ın en sevmediği helal olan boşanma gerçekleşiyor.
3- Çocuklar manevi ve maddi zarar görüyor. Anne veya babasından birinden vazgeçmek zorunda kalıyor.
4- Kadın için nikah koruması kalkıyor, sahipsiz kalıyor. Çocuklar için babanın koruması olmayacağı için, rahatsız edenler çıkıyor. Baba rolü dışarıda uygun olmayan örnekler ile dolduruluyor. Din ve ahlak eğitimi eksik kalıyor.
5- İhtiyaçlarını gideremeyen koca zinaya sürükleniyor. Aklı karışıyor. Nefsi ağır basıyor. Ev ve kalp huzuru kaçıyor. Mahreminin dışında çözüm arama yoluna giriyor.
İblis, bu gibi çok daha ağır sonuçları nedeniyle, küçük ve bireysel ibadetlerde bizlere yardım ediyor. Bu aldatmaya, tuzağa dikkat etmek gerekiyor.
Peygamber Efendi’miz sürekli oruç tutmak, evlilikten uzaklaşma arzusunda olmak, uyku uyumadan ibadet etmek isteyenlere gerekli ikazda bulunarak;
“Allah’tan en fazla takva üzere olanınız benim. Bununla beraber bazen oruç tutar bazen iftar ederim. Gecenin bir kısmını ibadetle geçirir, bir kısmında yatar uyurum. Kadınlarla da evlenirim.” buyurarak, bir insan olarak yapması gereken hasletleri terk etmeyi, sünnetinden ayrılma olarak izah etmiştir.
Biz insanlar Allah’ın ipine sarılarak, mümkün olduğunca iyiliğe yönelip, kötülükten uzaklaşarak bu musibetten kurtulabiliriz. Bu şekilde şeytan tayfası ruhsat alamaz ve bizlere zarar veremezler. Konu gene bizde bitiyor. Bizler yanlış yolda yürümez isek, günaha yönelmez isek şeytan denen varlık ile karşılaşmayız. Şeytan Hak Yolunda yürümediğine göre, bizler de ters şerit yola girmediğimiz müddetçe karşılaşmayacağız demektir. Allah’a giden yoldan ayrılıp, ters şeritte yol aldığımızda şeytan ile kaza kaçınılmazdır ve kesinlikle haklıdır. Allah Teala’da adil olduğu için hak sahibine hakkını verecektir. Pişmanlık ve tövbe ile dönüş yoluna girmek ise kurtuluştur.
Önemli olan, yolumuzu dosdoğru çizmek ve Hak yolunda yürümektir.
Şeytanın Düşmanlarını yazarak konumuzu tamamlayalım.
‘Çünkü şeytan, sizin amansız bir düşmanınızdır, siz de onu düşman sayın.’ Fâtır, 35/6
Birincisi: Peygamber Efendimiz’dir. O olmasaydı, yeryüzünde imanlı kimse olmayacaktı. Ve anlıyoruz ki Efendimiz’in yolundan yürümek şeytana düşmanlık etmenin en önemli yoludur.
İkincisi: Adaletli hükümdarlar, idareciler. Devlet Başkanı’ndan aile reisliğine kadar her yerde ADALET’li olan, şeytanın düşmanıdır. Çünkü adalet mülkün temelidir. Aynı zamanda adalet yoksa, zulüm vardır.
Üçüncüsü: Tevâzû sahibi zenginler. Kibir duygusuna kapılmadan parasını gönlüne değil, cebine koyan ne bahtiyardır.
Dördüncüsü: Allah’tan korkan, ilmiyle amel eden âlimler. Sevgi ile birlikte korkmak insanı diri tutmaktadır. İnsanı en hızlı harekete geçiren duygudur korku. Allah’tan korkmak demek; Allah’a karşı günah işlemekten korkmaktır. O’nun sevmediği işi yapmamaktır.
Beşincisi: Doğru sözlü tüccarlar.
Altıncısı: Nasihat veren mü’minler.
Yedincisi: Merhamet sahibi kimseler.
Sekizincisi: Tevbesinde sebat eden genç-ihtiyar mü’minler.
Dokuzuncusu: Verâ sahibi, haramdan sakınan mü’minler.
Onuncusu: Ahlâk sahibi, güzel ahlâklı kimseler.
On birincisi: Daima abdestli gezen mü’minler. Şeytan abdestli mü’min’e zarar veremez, yanaşamaz.
On ikincisi: Çokça Kur’an okuyanlar. Şeytan Kur’an sesine dayanamaz, erir gider.
On üçüncüsü: İnsanlar uykuda iken gece namazı kılanlar. Sadece Allah’ın gördüğü, riya, gösteriş olmayan Hak Rızası için yapılan bir ibadet olduğu için çok değerlidir.
On dördüncüsü: Hayâlı kadınlar, iffetini, namusunu muhafaza eden hanımlar. Kendi namus ve ziynetlerini koruyarak, zinaya kapı açmayan nefsi uyandırmayan ne bahtiyardır.
Onbeşincisi: Beş vakit namazında devamlı olan kimseler.
Selam ve Selametle