MANEVİ TEDAVİYE BAŞLAMIŞ OLAN HASTALARIN İYİLEŞME SÜRECİ NEDEN UZUN SÜRER?
Manevi Tedavinin 2 ana dayanağı vardır. Birincisi ve en önemlisi kişinin kendi gayreti ve niyetidir. Diğeri manevi rehberimizin tavsiye ,telkin ve dualarıdır. Kullandığımız araçlar üzerinden örnek verirsek hastalıklar bizi harekete geçiren itici güç olan motoru, dert sahibi aracı kullanan şoförü, manevi rehberler ise yolda gördüğümüz işaret tabelalarını ifade etmektedir. Hastalıklarımız bizi harekete geçirir, yola çıkmamızı sağlar. Çıktığımız yolda amacımız sağlık nimetine ulaşmaktır. Aracı kullanan şoför (dert sahibi), gideceği yolu nereden bilecektir? Önce bilinen (zahiri) tedavi yöntemi denenmelidir. Hastane ve doktor da çare aramalıdır. Burada bulunamayan çare için farklı bir yola çıkmak gerekmektedir. İşte bu bilinmeyen (batıni) tedavi yönteminde bizlere, manevi rehberlerimiz yol göstermektedir. Manevi Tedaviye ulaşabilmek için yol tabelalarını takip etmek gerekir. Tarif edilen yolu kullanmak gerekir. Yanlış yola girilir, bu yolun uzun ve zahmetli olduğu düşünülüp vazgeçilirse amaca ulaşılamaz. Ayrıca hızlı giderseniz yolu da tez kat edersiniz. Aheste gidilen yol elbette uzayacak ve zaman alacaktır. Bu nedenle tedavide yaşanan sorunun kaynağını başkasında aramadan, öncelikle kendimizde bilerek devam etmek ve çözmeye çalışmak menzile ulaşmanın en önemli şartıdır.
– Tebliğ ibadetler tam olarak yapılmamış olabilir:
Tebliğ ibadetler bir bütündür. Biri olmadan diğeri tam olarak görevini yerine getiremez. Tek el ile çift el olması arasındaki fark gibi düşünün. Tövbe yapıldıysa, helallikte verilmelidir. Sadaka ve ibadetler ile maneviyatımız yükseltilmelidir. Tövbe edip günahtan kaçınılmalıdır. Haklarımızı Rabbimin izin verdiği kullarına helal edip artık geri dönüp bakılmamalıdır. Kişilerle yaşadığımız sorunlar tekrar gündem yapılmamalıdır.
– Tebliğ ibadetler kalben yapılmamış olabilir:
Tebliğ ibadetleri yapıyoruz ama sonuç istediğimiz gibi olmuyor? Evet olmaz. Çünkü yapılan ibadetler kalben yapılmamıştır. Cümlelerin anlamları kalbimize inmiyor demektir. Tövbeler sözde kalmamalı, günahlardan uzak durularak samimiyetimiz ispatlanmalıdır. Haklarımız, kalben ve inanarak helal edilmeli, hakkına girdiğimiz insanlardan helallik istenmelidir. Ölmüş olan ve ulaşamadığımız kişiler için hayır yapılarak ve sadakalar verilerek helallik için kapı aralanmalıdır.
– Uygulamada hatalar olabilir:
Manevi Tedavi ile tanışmış olan kardeşlerimizin en büyük hatalarından biri şifayı insanlardan bilmektir. Çareyi kulda aramaktır. İster Evliyalarımız olsun, ister Mustafa Hocamız olsun, ister ki Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vessellem) olsun Allah Teala’dan (Celle Celalühü) başkasından istenmemelidir. Sadece ve sadece Alllah’tan istenmelidir. Tüm yaratılmış olan kullar sadece bizler için DUA’cıdır. Vesiledir. Yapacağımız dualarımız;
“Rabbim sevdiğin kulun, habibin hürmetine bizleri bağışla, affeyle veya şifa nasip eyle”
biçiminde olmalıdır. Bu duruma dikkat etmez isek, kullardan ister veya beklersek haşa şirk koşmuş ve ahiretimizi kaybetmiş oluruz. Hastalıklarımıza sebep olan günahlarımızdan daha büyük bir günah işlemiş oluruz. İFK HADİSESİ ile bu durumu netleştirelim.
Hz. Aişe Annemize yapılan iftira (ifk) hadisesi sonrasında Allah Teala (Celle Celalühü) Nur Suresi (11-21) ayetlerini indirdi. Allâh Resûlü, mütebessim bir şekilde Hazret-i Âişe annemize:
“–Müjde ey Âişe! Allâh seni temize çıkardı!” buyurdular.
Âişe Vâlidemiz, Ayet-i Kerîmelerle masum olunduktan sonra:
“–Benim gibi âciz bir kul hakkında âyet ineceğini hiç tahmin etmezdim. Zannederdim ki, Allâh Resûlü’nün kalbine bir ilham gelecek ve benim mâsum olduğum böylece ortaya çıkacak!” diyerek Cenâb-ı Hakk’a hamd etti. Kendisini başından öperek Rasûlullâh’ın yanına gitmesini işâret eden babası Hazret-i Ebûbekir’e de:
–Ben, Allâh’tan başka kimseye hamd ve teşekkür etmem. Benim beraatımı bildiren Allâh’tır!” diyerek biraz da naz ile kırgınlığını ifâde etti.
– Allah ilim niyetini dünyevi kirlerden temizlemek istemektedir:
Yaratılışımız itibariyle hayatımızın başından sonuna imtihandayız. Yeme, içme, ticaret ve ibadetlerimiz ile imtihandayız. Evet ama bunu herkes biliyor diyorsunuz. Evet vermiş olduğum cevap biraz basit kaldı. Bu düşüncemizin altını doldurmaya çalışalım.
Bir çoğumuzun Manevi Tedavi ile tanışma sebebi HASTALIKLARDIR.
Doğal olarak yaşadığımız sağlık sorunlarını çözmek için bir arayış içine girmekteyiz. Bazı hastalıkların Tıp İlimi içerisinde malesef bir tedavisi yoktur. Çaresiz kalan bizler arayış içerisinde iken Allah’ın kullarına lütfu olan Manevi Tedavi ile tanışmaktayız.
MANEVİ TEDAVİ aynı zamanda MANEVİ İLİM demektir.
Amacı sadece sıhhatine kavuşmak olan kişi, isteğine kavuştuğunda çoğu zaman dönüp bakmamaktadır.
Ama hastalığı ile birlikte bu ilim ile tanışmış olan ve Ledün İlmine gönül veren kişilerde talebelik devam etmektedir. Kişi ilim ile imtihan edilmektedir. Hâl İlmini taşımak isteyenlerin mutlaka bedel ödemesi olmaktadır. Bu bedellerden biri yaşadığı hastalığın manevi tedaviye rağmen devam etmesi olabilir. Tüm gayret ve yardımlara rağmen hastalık azalmaz aksine artabilir. Bu noktada şeytan devreye girer ve kurtuluşunun olmadığını, manevi tedavinin işe yaramadığını hastanın kulağına fısıldar.
Kul bu fısıltıya kapılarak Allah’tan ümidini keserse kaybedenlerden, sabırla yoluna devam ederse kazananlardan olur.
Tüm gayrete ve manevi desteğe rağmen iyileşmeyen hatta şikayetleri artan kul, yolundan dönmez Allah’tan ümidini kesmez ve ilim talebinde ısrarcı olursa saf ve temiz bir niyete ulaşmış olur.
Çünkü kulun hastalığını iyileştirmek istemesi de bir menfaattir. Uzayıp giden bir tedaviye rağmen bu ilimde kalan kişi niyetini doğru yola koymuş, menfaat yükünden de kurtulmuş olur.
Allah kulunun derecesini yükseltmek istemektedir:
Kullar olarak bizler, günah işlemekteyiz. Bazılarımız Allah’tan yüksek makamlar talep etmekteyiz. Her iki durumda da kulunun isteğini yerine getirmek isteyen Allah Teala dert ve hastalıklar vermektedir. Günahımız var ise temizlenmek, makam istediysek bu mertebeye ulaşmak için kullanılacak olan aracı vermiştir Rabbimiz. Bu nedenle bir dönem her türlü tedaviye rağmen sonuç alınamaz. Kişinin ahlaki olgunluğa ulaşması, pişmesi ve olması sağlanır. Ham-dım, piştim, oldum. Rabbim nasip etsin.
Selam ve Selametle