Bismillah. Rabbim doğru anlamayı, doğru anlatabilmeyi, doğru yaşamayı ve doğru anlaşılabilmeyi nasip eyle.
Ahlak ve iman birbirine çok yakışan ikilidir. Biri olmadığında diğerinin tatsız, tuzsuz olduğu çok önemli kavramlardır. Bir bedenin ayakları, elleri, gözleridir. Hayata doğru bakmanın ve fiiliyata dökmenin en önemli araçlarıdır. Biri yemek ise diğeri tuzudur, biri araç ise diğeri yakıtıdır, biri ağaç ise diğeri toprağıdır. Birbirinden ayrılmaz, birbirini tamamlayan ve kapsayan kavramlardır.
Aklım söyle bana bu işin doğrusu nedir?
Kısaca Hazreti İbrahim ve karınca kıssasını hatırlayalım;
Hazreti İbrahim Babil Krallığında yaşayan bir peygamberdir. Peygamberliğini açıkça ilan etmemişken, babası Azer’in yaptığı putları kırmış ve halkını Allah’a iman etmeye davet etmiştir. Kral olan Nemrut, Allah’ın varlığını ve birliğni kabul etmemiş ve Hazreti İbrahim’i devasa bir ateşin içine atmıştır. Günlerce yanan ateşin içerisinde kalan Hazreti İbrahim Allah’ın izni ve yardımı ile sağ salim olarak ateşten çıkmıştır. Bu esnada, Hak olanı yok etmeye yönelik olan bu davranış inanan ve inanmayanları ayırmak için sebep olmuştur. Odun taşıyan develer, yüklerini dökerek küfre hizmet etmek istememişlerdir. Katırlar ise canla başla istekli olarak çalışmışlardır. Ateşin alevlenmesi ve İbrahim’in ateşe atılması ile de bizlerin çokça ismini duyduğumuz küçük ama imanlı karıncanın yaptıkları bizlere öğüt olarak kalmıştır.
Ateşin yanına yaklaşmak mümkün değilken küçük bir karınca ağzında su ile devasa ateşe su taşımıştır. Ateşin büyüklüğü karşısında, kendi küçüklüğüne ve ateşten yanabilecek olmasına rağmen bu davranışı göstermesi ayrı bir hikaye, neden bu davranışı yaptığı sorusuna verdiği cevap çok başka bir hikayedir. Karınca; ağzında olan suyun işe yaramayacağını bildiği halde “SAFIM BELLİ OLSUN” diyerek bizlere müthiş bir ders niteliğinde öğüt bırakmıştır.
Peki bu teslimiyet ve gayretin kaynağı nedir? Ahlak’ mıdır yoksa İman’ mıdır?
Ahlak ve İman insan hareket ve davranışlarının temel dayanak noktalarıdır. Her davranışın duygu dünyamız içerisinde bir karşılığı vardır. Akıl davranışları yönetir, ancak akılı da sahip olduğumuz değerler yönlendirir. Bakalım küçük karınca hangisine dayanarak bu gayreti göstermiştir.
Ahlak bu davranışın temeli midir? İman olmadığında da bu davranış gerçekleşebilir mi?
Günümüzde İslam dairesine girmemiş insanların ahlaki değerlerinin de yüksek olabildiğini görmekteyiz. Müslüman olduğunu söyleyen bir çok insan, Allah’ın emirlerini yerine getirmekten uzak iken gayrimüslim insanlar adaleti, hakkaniyeti, dürüstlüğü ve vicdanı bizlerden daha iyi taşımaktadır. Basit bir örnekle Avrupa ve Japon mallarının dayanıklılığını ve işlerinde olan titizliği biliyor ve Türk mallarına tercih ediyoruz. Gazze için, aynı dini yaşamadığı halde iş makinesi altında kalarak, ya da suça ortak olmamak için kendini yakarak tepkisini gösteren insanlara şahit olduk. Bu örneklerden yola çıkarak;
Ahlak, sadece İmandan gelmemektedir. Evrensel bir düşünüş ve yaşayış tarzıdır.
“Hayırlınız, ahlâkı güzel olanınızdır.”
“Ben, güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.”
“Müminlerin iman bakımından en mükemmeli, ahlâk bakımından en güzel olanıdır.”
İman, ahlaki değerleri Allah’ın istediği çerçeveye yerleştirmiştir. İlahi sınırları koymuştur. Cinsellik konusunun evlilik vaadi ve sorumlulukları ile olduğunda doğru, sadece nefsi istek ve arzular için olduğunda yanlış olduğunu anlatmaktadır. Çok korktuğun bir olay olduğunda bile doğrunun yanında durabilmek ahlaki bir değerdir. Sevdiklerin aleyhinde adaletli karar verebilmek ahlaki bir davranıştır. İnanç ve imanda bu doğruları emretmektedir. Ancak, ahlaki değerleri zayıf olan bir insan bu emirleri yerine getirmemektedir. Gazze’de yaşadıklarımız tüm bu anlatmak istediklerimizin özetidir. Bir yanda kendini ateşe atan insan, diğer tarafta basit bir keyfinden bile vazgeçemeyen müslüman olduğunu söyleyen insancıklar. Galiba konu açıklığa kavuştu.
Ahlaki değerleri çok zayıf müslümanlar, inançlarına faydadan çok zarar vermektedirler. Dinimiz başka inançların yanında doğru temsil edilmediği için garip ve etkisiz kalmaktadır. Sahte iman ile ancak sahtekar olunuyor, kalplere işlemiyor, kötü olarak nakşediliyor. Ve bir çok insanın hidayetine engel oluyoruz. Az bir dünya malı için nelerden vazgeçiyor, nice günahlar yükleniyoruz.
Özetle; doğru hareket ve gayretin öncelikli kaynağı AHLAK’tır. İman ahlakı tamamlamaktadır. Çerçeve çizmektedir. İkisi birlikte mükemmel olan DEĞERLERİMİZİ oluşturmaktadır.
Rabbim GÜZEL AHLAK değerlerini taşıyan bir İMAN nasip etsin bizlere
Selametle
Ahlak ile ilgili ayetler
► O (muttakiler) ki; bollukta da darlıkta da infak ederler, öfkelerini yutar ve insanları affederler. Allah, muhsinleri/kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışanları sever.(3/Âl-i İmran 134)
► O (muttakiler) ki; bir kötülük yaptıklarında yahut (günah işleyerek) kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı anar ve günahları için bağışlanma dilerler. Allah’tan başka kim günahları bağışlayabilir? Ve bile bile yaptıkları (yanlışta) ısrar etmezler.(3/Âl-i İmran 135)
► Allah’ın rahmeti sayesinde onlara karşı yumuşak oldun. Şayet kaba, katı kalpli biri olsaydın etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onlar için bağışlanma dile, işlerinde onlarla istişare et. (Bir konuda) karar verdiğin zaman Allah’a tevekkül et. (Ve onu uygula. Çünkü) Allah, tevekkül edenleri sever. (3/Âl-i İmran 159)
► Allah’ın (kabul edeceğine söz vererek) üstlendiği tevbe, bilmeden günah işleyen sonra çabucak tevbe edenler içindir. Bunların tevbesini Allah kabul eder. Allah (her şeyi bilen) Alîm, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir.(4/Nisâ 17)
► (Bir de) onlara, Âdem’in iki oğlunun hak olan haberini oku. Hani onlar bir kurban sunmuştu da birinin (kurbanı) kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul olunmayan) demişti ki: “Kesinlikle seni öldüreceğim.” (Kardeşi:) “Allah ancak muttaki olanlardan kabul eder.” demişti.(5/Mâide 27)
► Yaptıkları kötülükten birbirlerini alıkoymazlardı. Yaptıkları şey ne kötüdür.(5/Mâide 79)
► Bu, şundandır: Allah, bir topluma verdiği nimeti, onlar kendilerinde olanı değiştirmedikçe değiştirecek değildir. Şüphesiz Allah, (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir.(8/Enfâl 53)
► Şayet bir topluluğun (antlaşmalarına) ihanet edeceğinden korkarsan, aynı şekilde antlaşmayı bozduğunu onlara bildir. Şüphesiz Allah, hainleri sevmez.(8/Enfâl 58)
► Altından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları Adn Cennetleri… Bu, arınan kimsenin mükâfatıdır.(20/Tâhâ 76)
► Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim de şeytanın adımlarına uyarsa şüphesiz ki o, fuhşiyatı ve münkeri emreder. Şayet üzerinizde Allah’ın lütfu ve rahmeti olmasaydı içinizden hiç kimse ebediyen arınamazdı. Fakat Allah, dilediğini temizleyip arındırır. Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir.(24/Nûr 21)
► İçinizden fazilet ve zenginlik sahipleri, akrabalara, miskinlere/ihtiyaç sahibi yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere (bir daha mallarından) vermeyeceklerine dair yemin etmesinler. Affetsinler, hoş görsünler (yaptıklarını görmezden gelsinler). Allah’ın sizi bağışlamasını istemez misiniz? Allah (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.(24/Nûr 22)
► İffetli, hiçbir şeyden habersiz ve mümin olan kadınlara iftira edenler, dünyada ve ahirette lanetlenmişlerdir. Onlar için büyük bir azap vardır.(24/Nûr 23)
► O gün, dilleri, elleri ve ayakları yaptıklarına dair aleyhlerine şahitlikte bulunacaktır.(24/Nûr 24)
► O gün, hak ettikleri karşılığı Allah, eksiksiz bir şekilde onlara verecektir. Ve Allah’ın (hak ve hakikatin kaynağı) El-Hak, (varlığının ve birliğinin delilleri apaçık, kullarına açıklayan, iftiraya uğrayanların masumluğunu açık eden) El-Mubîn olduğunu da bileceklerdir.(24/Nûr 25)
► Kötü/pis kadınlar, kötü erkeklere; kötü erkekler, kötü kadınlara; temiz/iyi kadınlar, temiz erkeklere; temiz erkekler, temiz kadınlara (yakışır). Bunlar, onların söylediklerinden berîdirler/uzaklardır. Onlara bağışlanma ve değerli bir rızık vardır.(24/Nûr 26)
► Ey iman edenler! Kendi eviniz dışındaki evlere izin almadan ve ev halkına selam vermeden girmeyin. Bu, sizin için daha hayırlıdır. Umulur ki öğüt alırsınız.(24/Nûr 27)
► Şayet o (evlerde) kimseyi bulamazsanız, izin verilinceye kadar (evlere) girmeyin. (İzin istediğinizde izin verilmez ve) size: “Dönün!” denirse dönün. (Kapı önünde beklemeyin. Dönmeniz) sizin için en temiz (ve hayırlı) olandır. Allah, yaptıklarınızı bilir.(24/Nûr 28)
► İçinde oturulmayan ve içinde faydanıza bir şey bulunan evlere girmenizde sizin için bir günah yoktur. Allah, açığa vurduklarınızı da gizlediklerinizi de bilir.(24/Nûr 29)
► Mümin erkeklere: “Gözlerini (haramdan) kısmalarını ve iffetlerini korumalarını” söyle. Bu, onlar için en hayırlı/temiz olandır. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.(24/Nûr 30)
► Mümin kadınlara da: “Gözlerini (haramdan) kısmalarını ve iffetlerini muhafaza etmelerini” söyle. Kendiliğinden görünenler hariç süslerini açığa çıkarmasınlar. Başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar (kafa, boyun ve göğüs kısmını örtecek şekilde). Kocalarından, babalarından, kayınbabalarından, çocuklarından, kocalarının (başkasından olma) çocuklarından, kardeşlerinden, erkek kardeşlerin çocuklarından, kız kardeşlerin çocuklarından, kendi kadınlarından, sağ ellerinin sahip olduğu (köle ve cariyelerden), kadına (ihtiyaç ve arzusu olmayan) erkeklerden, kadınların avretini anlamayan çocuklardan başkasına süslerini göstermesinler. Gizledikleri ziynetler anlaşılsın/bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep beraber topluca Allah’a tevbe edin ki, kurtuluşa eresiniz ey müminler!(24/Nûr 31)
► Hiçbir günahkâr, bir başkasının günahını yüklenmez. (Günah) yükü ağır olan biri (yükünü) taşıması için birini çağırsa yakın akraba dahi olsa günahı ona yükletilmez. Sen yalnızca gaybta (görmedikleri hâlde ya da kimsenin kendilerini görmediği yerlerde) Rablerinden korkanları ve namazı dosdoğru kılanları uyarırsın. Kim de arınırsa, ancak kendi yararına arınmış olur. Dönüş yalnızca Allah’adır.(35/Fâtır 18)
► Ümmiler arasında onlardan olan, kendilerine (Allah’ın) ayetlerini okuyan, onları arındıran, Kitab’ı ve hikmeti öğreten bir Resûl gönderen O’dur. Onlar, bundan önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.(62/Cuma 2)
► Ve hiç kuşkusuz, sen büyük bir ahlak üzeresin.(68/Kalem 4)
► Yüzünü astı ve sırtını döndü. (80/Abese 1)
► Kendisine kör olan (Abdullah b. Ümmü Mektum) gelince.(80/Abese 2)
► Ne biliyorsun, belki arınacaktı?(80/Abese 3)
► Ya da (dinlediği ayetlerden) öğüt alacak ve bu öğüt kendisine fayda sağlayacaktı.(80/Abese 4)
► Kendisini müstağni gören (Allah’a ve O’nun dinine ihtiyacı yokmuş gibi davranan) kimse (ise),(80/Abese 5)
► Sen ona yöneliyor (onu etkilemeye çalışıyorsun).(80/Abese 6)
► Oysa, onun (şirkten) arınmamasında sana bir sorumluluk yoktur.(80/Abese 7)
► Koşarak (dinini öğrenmeye istekli bir şekilde) sana gelense;(80/Abese 8)
► Ki o, (Allah’tan) korkar.(80/Abese 9)
► Sen ise onu bırakıp (başka şeylerle) meşgul oluyorsun.(80/Abese 10)
► Asla (böyle yapma!) Hiç şüphesiz o, bir öğüttür/hatırlatmadır.(80/Abese 11)
► Nefse ve onu düzenleyene,(91/Şems 7)
► Ona hem kötülüğü hem de takvayı ilham edene (tüm bunlara andolsun ki),(91/Şems 8)
► Onu (nefsini) arındıran, kesinlikle kurtuluşa ermiştir. (91/Şems 9)
► Onu (küfür ve masiyetle) örtüp gizleyen de, kesinlikle zarar etmiştir.(91/Şems 10)
► O ki; malını vererek arınır.(92/Leyl 18)
► Asla! Hiç şüphesiz, insan azgınlaşır.(96/Alak 6)
► Kendini müstağni (kimseye ihtiyacı olmayan, kendisine yeten) olarak gördüğünde.(96/Alak 7)