Kalp, bedenimizin çalışması için olmazsa olmaz organıdır. Temel görevi, vücut içerisinde kan dolaşımını sağlamaktır. Bir nevi Allah’ın yarattığı kan pompasıdır. Vücut içerisinde kanı pompalayarak dağıtır ve geri toplar. Bir atımda yaklaşık 0,75 ml, bir dakikada 5,25 , ve saatte 315 litre kan pompalar. Basıncı ile bir asansör yaklaşık üçüncü kata kadar çıkabilir. Bunlar hepimizin bulabileceği bilgilerdir. Bu yazımda kalbin başka bir yönü olan Manevi özelliğinden bahsetmek istiyorum.
Kalp atımı sesini dinlerseniz, Allah zikrini yaptığını çok rahat anlarsınız. Kalp aslında zikrini tamamladığında durur. Diğer tüm canlılar gibi. Duran bir kalbi dünyada çalıştırabilecek bir teknoloji yoktur. Sayılı zikri kadar kalp atar. Bedenin merkezi ve yöneticisiKALP❤️ dediğimizde itiraz edip, hayır BEYİN diyenleredir bu yazım.
İnsan bedeninin yöneticisi BEYİN ise;
– Beyin öldüğünde veya devre dışı kaldığında (bayılma, koma gibi) tüm vücudu nasıl beslemeye devam eder?
– Nasıl kalp çalışmaya devam eder?
– Beyin ölünce neden tüm fonksiyonlar durmaz?
Bildiğimiz kadar açıklayalım. En doğrusunu Allah bilir.
* Kalp üzerinde; hiçbir organa bağlı olmayan, hiçbir yerden komut almayan bir yapı vardır. Adı PACEMAKER‘dır. Pacemaker RİTİM DÜZENLEYİCİ demektir. Kendi kendine çalışır. Elektriktir kaynağı. Kendi kendine üretir elektiriğini. İlk tetiklemeden sonra çalışmaya başlar ve ölene kadar çalışmaya devam eder. Böyle bir yapının çalışması bilimsel olarak henüz açıklanamamıştır.
– Kendi kendine – 40 ile – 60 mv aralığı elektriği üretir, yeteri kadar ne az ne çok,
– Süresini de bilir; (0,05 ile 1 msn aralığında) ne kısa ne uzun. Dakikada ortalama 70 defa atar. Yaşa ve fizyolojik duruma göre kendini ayarlar. Uyku ve spor durumuna göre değişir.
Hepsi müthiş bir plan ve hesapladır. Anne karnında, 8 haftalık iken çalışmaya başlar. Modern Tıp Bilimi pacemaker yapısını bu kadar tanımlayabilmiştir. Pozitif Bilim, Ruh ve nefis gibi kavramları zaten kabul etmemektedir. Biz de bu teknik bilgilere kalbin manevi yönünü ekleyelim, konu bir parça aydınlanmış olsun.
Bilim tarafından açıklanamayan konu;
“Pacemaker ilk elektriğini nereden alır ve ölene kadar tetikleme nasıl devam eder?
– İlk tetiklemeyi veren Ruh’tur. Ruh vücuda verildiğinde ilk tetiği alır ve çalışmaya başlar. Sonra da enerji vermeye devam eder. Ruh bedenden ayrılana kadar durmaz, devam eder çalışmaya ve zikrine.
Müthiş bir makine ve onu tasarlayan emsalsiz bir MÜHENDİS.
KALP BİR FREKANS ÜRETİCİSİDİR
Mekanik olarak frekansın nasıl oluştuğunu anlatmaya çalışayım.
– Frekans bir enerji çeşididir. Dalgalar halinde ilerler.
Frekansı oluşturan bir etken bir uyaran olmalıdır. Bu uyaranlar basınç, ses, ısı, ışık, manyetik alan ve elektrik olabilir. Biri vücudumuza dokunduğunda sinir hücreleri basınç kuvvetini, elektrik dalgalarına dönüştürülerek beyne iletir. Hava soğuduğunda vücudumuz ısı değişimini ölçerek beyne iletir. Ses, kulak aracılığı ile elektiriğe dönüştürülerek iletilir. Uyaranın şiddetine göre, dönüşüm ölçüsü de değişir. Üretilen voltaj yükselir. Acıyı veya hissi daha yoğun hissederiz. Kamyona yüklediğiniz yük arttığında harcadığımız yakıtın artması gibi.
Yani bütün vücut aslında frekans üreticisi ve dönüştürücüsüdür.
Kalp kası kısa ve çizgilidir. Bunu telli çalgılarda olan gerilmiş tellere benzetebiliriz. Dokunulduğunda ses frekansı oluşur ve bu şekilde dağılır. Kalp ve bedenin nasıl enerji yani frekans dönüşümü yaptığını günümüz teknolojisi ile açıklamaya çalışalım.
– Ultrason, doppler ve fizik tedavi cihazları en bilinen enerji dönüştürücüleridir. Doğada bulunan Quartz (kuvars) kristali, basıncı elektriğe, elektiriği de basınca dönüştürür. Bu olayın bilimsel adı PİEZOELEKTRİK‘tir. Bu özellik sayesinde önce kristale elektrik verilerek frekans üretilir ve dokuya gönderilir. Sonra dokulardan yansıyan frekanslar basınç olarak geri döner ve kristalde elektrik oluşturarak cihaz yazılımına gönderilir. Bu toplanan zayıf frekanslar işlenerek görüntü elde edilir.
KALP NASIL NE TÜR FREKANS ÜRETMEKTEDİR?
SYNERGY KENDİYAS kanalında Mustafa KAYA Hoca‘mızın sohbetlerinden öğrendiğimize göre; sözler bir bedene dönüşerek muhatabına ulaşmaktadır. Bu sözler, beddua, nazar, dua, küfür, hasetlik veya iftira içerebilir. İşte bu ifadelerden sonra şu soru aklıma geldi.
SÖZLERİN BEDENLENMESİ NEREDE OLMAKTADIR?
Sözler, ancak KALP❤️ ile bedenlenebilir ve hayat bulabilir. Çünkü kalp hem mekanik ve fiziki olarak; hem de manevi olarak frekans üreticisidir. Allah’ın ve Ruh’un insan bedeninde ki evidir. Kaynak burasıdır. Nasıl Ruh vücuda yerleştiğinde çalışmaya ve Allah zikrine başlamış ise, bizlerin de sözleri enerji oluşturur, kalbi tetikler ve bir frekans üretir. Ağzımızdan çıkan ifadeler güzel içerikli bir dua ise yapıcı olarak, beddua ise yıkıcı olarak muhatabına ulaşır. İçeriğe göre pozitif veya negatif etki bırakırlar. Eğer iftira ve küfür var ise, bu kötü frekans sahibine döner ve zarar verir. Bu durum kendisini kalp sıkıntısı, darlanma, musibetlerin ve hastalıkların artışı olarak gösterir. Güzel konuşanın pozitif enerjisi, kötü konuşanın negatif enerjisi yükselir. Bunu ruhlar hisseder ve buna göre sevilir veya sevilmezsiniz. İyi veya kötü olarak tanımlanırsınız. Bu nedenle maharet, güzel konuşmada veya bağıra çağıra heyecan yaratmaya çalışmada değil; O sözcüklere iyi bir frekans katabilmektedir. Şunu Alimlerimiz belirtmiştir ki;
KALPTEN ÇIKAN KALBE GİRER
İyi niyet duyguları ile yüklenmiş yani pozitif enerji doldurulmuş sözlerimiz karşımızda olan insan, hayvan veya bitkilerde bulunan Allah vergisi reseptörler (alıcı) ile tanımlanır ve kabul edilir. Bizler buna kısaca SAMİMİYET diyoruz. Negatif frekanslar ise, yöneldiği kişide söz edilen kötülük tanımlı ise kalbe yerleşir, yoksa algılanmaz kabul edilmez. İyi insanlara, kalbinde kötülük olmayana yerleşemez, zarar veremez. Ortada kalan NEGATİF BEDEN kendini üreten kişiye döner. Kişi kendi ürettiği için kalbinde tanımlıdır ve mekanına yerleşir. Bozuk olan ürün fabrikasına iade edilmiştir. Hesaba zarar olarak geçmiştir.
KÖTÜ SÖZ SAHİBİNE AİTTİR ifadesi bu şekilde tam olarak karşılık bulmaktadır.
Günümüzde bu bağlantı şeklini, her elektronik cihazda bulunan IP numaraları ile anlatabiliriz. Bu numaralar ile gönderilerimiz direkt olarak yerini bulur. Tanımlı bir gönderi kabul edilir, tanımsız ise spam bilgi olarak değerlendirilir ve çöpe atılır.
ZİKİR VE İBADETLERİN FREKANSLARI VAR MIDIR?
İbadetlerde aslında bir zikirdir. Allah’ı anmanın ve emrini yerine getirmenin her yolu aslında zikirdir. Bir tebessüm, moral veren bir cümle, yoldan kaldırılan nesne, namaz ve tüm diğer ibadetler Allah’ı zikretmektir. Tabi burada asıl olan bu davranışları Allah istediği için ve bilinçli olarak yapmaktır. Bu sayede davranışlarımız ibadete dönüşür. Camii’ ye sağ ayak ile girmek sünnettir. Amaçsız olarakta sağ ayak ile girebiliriz. % 50 ihtimaldir. Amaç olmadığında, davranışımızı oluşturan gaye içinde ALLAH yoksa ibadet olmaz.
Bunun yanı sıra, bazı yapmadığımız fiil ve davranışlarda ibadet ve zikirdir.
YAPILMAYAN DAVRANIŞ ile İBADET YAPMAK? Nasıl oluyor?
Allah Teala imtihan için yarattığı ve yasakladığı bazı madde, davranış ve inanışlar vardır. Faiz ve domuz eti yememek, kumar oynamamak, iftira, gıybet ve dedikodu da bulunmamak gibi. ALLAH’ın yasaklarını O istediği için yapmamak ibadettir. Rabb’imin lütfu ne büyük. Yaparsan sevap, yapmazsan yine sevap. Hep hanemize kazanç yazıyor Rabbim.
En Büyük Frekans DUA’dır.
En Büyük Dua; “ELHAMDÜLİLLAHTIR”
En Büyük Zikir; “LA İLAHE İLLALLAHTIR”
Müslüman bir kulun dua ve zikirleri tüm şeytan bozuntularının enerjilerini darmadağın eder. Yok eder, siler süpürür. Bu gücü bilen şeytan bozuntuları, insanları Allah’ı anmaktan uzaklaştırmak istemektedir. Ancak bu şekilde başarıya ulaşabileceklerini bilmektedirler.
Bu aslında şu demektir;
Karanlık, aslında ışık yokluğudur.
Müslüman kainata güneş gibi doğmaz ise, şeytanın karanlığı çökecektir.
Müslümanın varlığı, şeytanilerin yokluğu demektir.
Sırtlanın hükmü ARSLAN ayağa kalkana kadardır.
Müslümanlar Allah’ın Arslanı’dır. Şeytaniler ise ancak sırtlan gibidir.
Sırtlanlar yani şeytaniler, İman olmayan ölmüş kalpler ile beslenmektedir.
Bir yanda, halifelik görevini üstlenip Allah’ın Arslan’ı olmak, diğer yanda leş ile beslenen sırtlan veya akbaba olmak…
Mevlam neyler,
Neylerse güzel eyler.
Selam ve Selametle.