Bu soru geçenlerde dua esnasında aklıma takılan bir soruydu. Allah’ım sana layık olduğu şekilde hamd ederim dedim. Rabb’ime layık olduğu şekilde hamd edebilmek için en büyük nimetin ne olduğunu bilmem gerekiyordu.
– Neydi bir insan için en büyük nimet?
Mümin için tabi ki iman demiştim. Bu şekilde dualarda bulundum. Ama sanki eksik kalan bir durum vardı. Sonra bu konuyu araştırdım. Genel olarak karşılaştığım düşünceleri satır açarak irdelemek istiyorum.
İnsan eksikliğini hissettiği durumları en büyük nimet olarak görür düşüncesi;
Günümüz dünyası ve yaşantısında insan bir çok eksiklik hissetmektedir. Maddiyat, sağlık, aile, toplumda yer edinme, güç ve güvenlik gibi ön plana çıkan konular vardır. İnsan bunlar içerisinde sahip olamadıklarını en büyük nimet olarak görebilir. Farklı inançlara sahip olan hristiyan, yahudiler için kendi inanışlarına göre Cennet’i kazanmak, bir budist için nirvanaya ulaşmak en büyük nimet olarak düşünülebilir. Ama bu yanlış inançlar, insanları felakete götüren yolun kilometre taşlarıdır. Ve insanlığın en büyük nimeti değil, en büyük kaybı olmuştur.
Akıl Nimeti İnsan İçin En Büyük Nimet midir?
İnsan AKİL olmadığında, bilemez, öğrenemez, uygulayamaz. Bu nedenle sorumluluğu da olmaz. İman etmek, Allah’ı bilmek, tanımak için insanda AKIL olmalıdır ve insanın AKİL olması gereklidir. Akil, akıl olmakla birlikte aklını kullanabilecek durumda olması demektir. Bir çocuğun aklı vardır ancak bunu kullanabilecek idrak gelişmemiştir. Hayvanlarında aklı vardır ama idrak yoktur. Bu nedenle insana sorumluluk yüklenebilmesi için akil olması gereklidir.
Akil olan insan en büyük nimete sahip midir?
Akıl nimeti insanı, ebedi kurtuluşa götürmeye yeterli midir?
Üç insan düşünelim. İçlerinden biri akıl nimetinden mahrum. Diğer ikisi akıl nimetine sahip ve akil durumda.
Birinci insan akıl nimetinden mahrumdur. Kişi Allah’ın emir ve yasaklarını bilemeyeceği için hesaptan sorumlu olmayacaktır. İmanı bilmediği ve ibadet edemediği için yüksek derecelere ulaşamayacaktır, ama Cehenneme de girmeyecektir.
İkinci insan aklını kullanarak Allah’a iman etmiş ve gayret ederek yüksek derecelere ulaşmış, yaşantısı ile Cennet’i kazanmıştır. Kulunun az olan gayretine karşılık Allah Teala sonsuz nimetini kuluna hediye etmiştir. Akıl bu kişiyi büyük bir nimete ulaştırmıştır.
Üçüncü insan ise şu zamanda çokça gördüklerimiz gibi düşünerek imansızlığı tercih etmiştir. Aklı kullanarak düşünce temelli olan felsefe ve benzeri inanışlar, kişiyi imansızlığa sevk etmiştir (Çok düşünüp imansızlaşmak. Asıl akılsızlık budur ya neyse). Aklı o insanı farklı düşünce ve inanışlara yöneltmiştir. Bu nedenle de Cehennemin odunlarından olmuştur.
Burada örneklediğimiz olaya istinaden şunu diyebiliriz;
Tek başına akıl insanı sonsuz azaba da götürebilmektedir.
Akıl, iman etmeyen insan için nimet değil, en büyük felaket olmuştur.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’de Dördüncü Şua’sında;
“En büyük bir nimet olan vücudu, bu vücudumda büyütmek ve çoğaltmak için hayatı verdi ” demektedir.
Bu cümleden şunu anladım. Bediüzzaman Hazretleri en büyük nimetlerden birinin vücud olduğunu belirtmiştir. Yegane olan en büyük nimet değil, en büyük nimetlerden biridir anlamını çıkardım. Edepsizlik etmemek için burada bırakarak devam ediyorum.
KUTSAL KİTAPLAR VE PEYGAMBERLER
Mutlaka Peygamber’imiz ve Kur’an-ı Kerim’imiz olmadan doğruyu ve doğru yolu bilemeyiz. Ancak günümüzde bunu bilmeyen var mıdır? Yok gibidir. Güzel Peygamber’lerimiz en yakınlarına bile doğruyu anlatamamıştır. Peygamberleri görme şerefine erişmiş ama İman nimetine erişememiş nice insanlar olmuştur. Peygamber’i kabul etmeyen, Allah’ın gönderdiği Kitabı da kabul etmemiştir.
İMAN NİMETİ EN BÜYÜK NİMET MİDİR?
İnsan kıyamet kopup Rabb’ine kavuştuğunda elinde kalan en büyük nimet İMAN olacaktır. İmanı olan insan eninde sonunda Cennet’i görecektir. Bu Allah’ın kullarına vaadidir. Bu durumu gözümüzde canlandırarak devam etmek istiyorum.
İnsan akıl yolu ile iman etti, Peygamberine ve Kitab’ına uyarak yaşadı, ruh emanetini teslim ederek öldü ve dünyanın sonu geldi. Allah’ın mizanındayız. İman edenler haricindeki kafir ve münafıklar cehenneme gitti. İman edenler Sırat Köprüsünde beklemekte. Kalan herkes dünya hayatında iman etmiş olanlardır. Cennet’e girmek istemektedirler. Kul namaz kılmış, oruç tutmuş, sarık takmış, sünnet sakal bırakmıştır. Ama bu ibadetleri ve uygulamaları ne kadar özenli, istekli ve ihlas ile yapmıştır? Allah rızası için mi, yoksa dünya menfaati için mi yapmıştır? Kimi kullar orucunu klimalı odalarda tutarken, kimi yerin altında, kimi güneşin alnında asfalt dökerek ibadetini yerine getirmiştir. İşte burada İnsanların imanını, derecesini, ihlasını ölçecek, adaletli olacak olan YÜCE RABB’imin vasıfları devreye girecektir.
En büyük nimet İman olmakla birlikte, burada eksik kalan Rabb’imin affı mağfireti, rahmeti, adaleti, ilmi ve diğer vasıflarıdır.
Çünkü biz ne kadar iman etmiş olsak ta mutlaka hata yapıyoruz, günah işliyoruz. Rabb’imiz cezada aceleci olsa, af kapısını açık bırakmasa, yarattığı kullarını çok sevmese, adaletli olmasa (HAŞA) bizlerin yapacağı fazla bir şey kalmamaktadır. Rab’bimiz bize, her şey açık seçik bildirilmişken neden daha fazla ibadet etmedin? İbadetine neden riya kattın? Günahlara neden yöneldin? Yapmış olduğun ibadet ve iyiliklerin benim katımda çok küçük bir karşılığı olduğunu, asıl olanın rahmetim olduğunu bilmiyor muydun? Soruları ile muhatap kaldığımızı düşünerek,
Aslında;
En büyük nimetin; Allah’ın huzuruna çıkmanın ilk basamağı olan İMAN ile birlikte RABB’imizin bizi sevmesi, hata günah ve yanlışlarımıza rağmen af kapısını hiç kapatmaması, affının ve rahmetinin tüm günahlarımızdan daha büyük olması ve çok az olan ibadetlerimize sonsuz nimetleri ile karşılık vermesidir.
Bir avuç buğday ile tonlarca altın almak gibi bir alışveriş olduğunu düşünelim. (Bu örnek bile yaratıcımızın rahmetini anlatmakta az kalmaktadır). Rabb’im yanlışlardan, riyadan ve kibir günahlarından korusun. Yanlışımda uyarmanızı rica eder, yardımlarınızı beklerim.
Selam ve Selametle
Hadis-i Şerifte buyuruldu ki:
(Beni İsrail’de bir abid var idi. Beş yüz yıl ibadet etmişti. Kıyamet günü Allah’ü Teâlâ, “Bu Abidi benim ihsanımla Cennete götürün!” buyurur. Abid, “Ben ihsan ile değil, yaptığım beş yüz yıllık ibadetle Cennete girmek istiyorum” der. Allah’ü Teâlâ emreder, hesabı görülür. Yalnız göz nimeti beş yüz yıllık ibadetten fazla gelir. Melekler abidi Cehenneme götürürler. Abid, “Ya Rabbi beni rahmetinle, ihsanınla Cennete koy” diye dua eder. Allah’ü Teâlâ buyurur ki:
“Ey kulum, seni yoktan kim yarattı? [Abid, sen yarattın, der.] Seni yaratmam, senin tarafından mı oldu, yoksa benim ihsanımla, benim rahmetimle mi oldu? [Abid, senin rahmetinle oldu, der.] Allah’ü Teâlâ verdiği bazı nimetleri de sayar. Abid, “Hepsi senin rahmetinle, ihsanınla oldu” der.) [T. Gafilin]