Helallik üzerine yazılan bu yazı Synergy Kendiyas Youtube sitesinde yayınlanan, Kınalı Mustafa Hocamıza ait olan sohbetlerden derlenmiş, küçük değişikler ve eklemeler ile istifadenize sunulmuştur.
https://www.youtube.com/@SynergyKendiyas
https://open.spotify.com/show/6HscJ8bJJsHBAZQJXu9llK
MERHAMET ETMEYENE, MERHAMET OLUNMAZ .
HZ. MUHAMMED.
Sohbet; HAKKINI HELAL ETMEYEN CEHENNEMLİK OLABİLİR, sözü ile başlıyor. Bu söz insanda soğuk bir duş etkisi bırakıyor. Nasıl olurda hak sahibi cehennemlik olabiliyor? Haşa neredeyse Yüce Allah’ın adaletini sorgulayacağız. O nasıl bir söz! Evet kıymetli bir söz. Düşünülmesi ve akledilmesi gereken önemli bir söz.
– Hakkımızı helal etmediğimizde ne olur? sorusu ile devam ediyor Kınalı Mustafa Hocamız.
Şehit olmuş kişiye Allah kendi haklarını helal eder. Ancak KUL HAKKI HARİÇTİR. Çünkü hakkın sahibi diğer yarattığı kuludur. Ve Allah adildir. Konuyu gözümüzde canlandıracak biçimde anlatmaya çalışalım. Kıyamet koptuğunda ve insanlar yeniden diriltildiğinde mahkeme kurulur. Bizim zulme uğrayan ve haklı olan taraf olduğumuz kararı verilir. Bizde merhamet edip Allah Teala’nın rızası karşılığında hakkımızdan vazgeçmeyiz. Allah’ım ben affettim, sen de affet affet demeyiz. Bu durumda kişinin sevaplarından alınır bize verilir. Yetmezse bizim günahlarımız zulmeden kişiye yüklenir. Kişi Cehenneme atılır. Ahiret Hayatı’nda, dünyada olan gayba iman yoktur. Delillendirilen ve gösterilen ispat durumu vardır. Ahirette görerek, yaşayarak imanımızın tecellisini, tasdikini görür ve yaşarız. Cehenneme gitmiş bir kulun Cehennem’de o cezayı çekip çekmediğini ve nasıl çektiğini Rabb’im bize gösterir. Fakat bunun için bizde Cehenneme girer ve orada O kişinin nasıl yanarak ceza çektiğini, nasıl ateşler içinde çığlıklar attığını seyrederiz. Bize zarar veren bir kedinin bile, eziyet çektiğini görmek bir müslümana ağır gelir oh olsun diyemez. Bu, insanın yaratılış fıtratına aykırıdır. Bu azabı günahkarda olsa Allah’ın kulu olan bir insana yaşattığımızı düşünelim. O insanın çektiği azabı görmek bize de acı verecektir. Geri dönüşü de olmayacaktır. Hakkımız vardı ve hakkımızın tecellisini Rabb’im bize orada gösterecektir. Çünkü biz öyle istedik.
Bunun Bize Getirisi Nedir?
Başa dönüp başka bir senaryo ile tekrar anlatalım. Mizan kurulur. Biz hakkımızı helal etmeyiz. O kişiden sevapları alınır bize verilir. Ya da bizim günahlarımız kişiye yüklenir. Ama O kişi başka hayır ve hasenatından ve Rabb’imin merhameti ile Cennet’e girer. Bu durumdan sonra biz, kendi amelimiz ve günahlarımızla baş başa kalırız. Allah’ın rızasını da isteyemeyiz. Çünkü Sultanımız Efendimiz “Merhamet etmeyene, merhamet olunmaz” demiştir. Aslında Allah’ın emrini bizlere iletmiştir. Kendi ibadetlerimiz, göz nimetini bile karşılamaya yetmeyecektir. Allah’ın ve Sevgili Peygamber’imizin hakkını nasıl vereceğiz? Allah’ın rızası ve merhameti olmadan, Allah’ın hakkını verebilmek, helalleşebilmek mümkün müdür? Allah’ın emrine muhalefet ederek, Allah’ın rızası kazanılamaz. İbadetlerimiz ve alacaklı olduğumuz haklarımız ile Cennet’e girebileceğimizi düşündürmek şeytanın en büyük hilelerindendir.
– Geçen gün bir kardeşimiz, 500.000 Lira dolandırıldığını ve çok zorluklar çektiğini söyleyerek” bu kişiye de mi hakkımı helal edeceğim?” diye sordu. Bu soru karşısında Cuma saatleri çalışıp çalışmadığını, zina yapıp yapmadığını ve malı kendi gayreti ile mi yoksa Allah’ın takdiri ile mi kazandığını sordum. Neticede malının içerisinde haram vardı ve Allah verdiği rızık ile günah işleniyordu. Allah verdiği rızkı geri almıştı. Ayrıca malında bir imtihanı vardır. Olması bir imtihan, olmaması bir imtihandır. Rabb’im aslında kuluna merhamet etmiş, mal nedeniyle yükleneceği günahlardan O’nu korumuştur.
– Dedim ki; Sen bu kişiye ana avrat küfür ettin mi?
Dedi ki; Ettim.
– Yani O’nun namusuna dil uzattın? Senin alacağın 500.000 Lira ama sen namusuna dil uzattın ve bunu çevrene de anlattın. İlahi terazi tartarken, bu günahların için, alacaklı olduğun paranın hakkı çok az kalacak ve üzerine borçlu olacaksın. Anlattığın durumda, haklı olmadığın konularda varsa ayrıca iftira günahını da işlemiş olacak ve bu durum seni daha da zor duruma sokacaktır. Allah’ın huzuruna geldiğinde anlattığın, şikayet ettiğin tüm insanlarda huzura gelecek, her biri için ayrı ayrı hesabın görülecek ve borcun katlanacaktır.
– Bunu biliyor musun?
Ama O beni dolandırdı. Cezasız mı kalacak, Allah’ın adaleti bu mu? diyen kardeşlerimiz var. Allah’ın adaletinden şüphen mi var? İmanın bu kadar mı? Biz hakkımızı helal ettik. Neden? Efendimiz Aleyhisselam Allah’ın bildirdiğini bize bildirdi diye. Zannediyoruz ki bizler, haklarımızı helal ettiğimizde haklar boşa çıkıyor. Allah’u Teala hiç kendi rızası için yapılan en ufak niyeti karşılıksız bırakır mı? Bu kadar mı imanımız? Allah (Celle Celalühü) razı olursa bizlerin diğer kullara olan tüm borçlarımızı kendisi ödemez mi? Allah Rızası diyoruz, peki biz Allah’ın rızasının çerçevesini biliyor muyuz? Belki mal içerisindeki haram bize ve ailemize zarar verecekti. Belki daha fazla günaha batmaya, ve bu dünyada en kıymetli olan İMAN’ımızı kaybetmeye sebep olacaktı.
–“Çok sıkıntı çektim, iftiraya uğradım, hakaret işittim” serzenişlerini çok duydum.
Bizler Allah Teala’dan Cehennem’den kurtuluşu Cennet nimetine kavuşmayı ve dünyalıklarda dahil başka başka şeyler istedik. Allah Teala’da bu nimetleri bize vermek için böyle imtihanlar gönderdi. Aslında geçici olan Dünya’yı verip, sonsuz nimeti almak ne güzeldir anlayabilenimiz için.
– Şu şekilde de düşünelim. Haklarımızı helal etmediğimizde hak alacaklı olduğumuz insanların üstüne basa basa Cennet’e gitmeye çalışmıyor muyuz? Belki Cennet’e girebilecek olan insan bize olan hak borcu nedeniyle Cennet’ten mahrum kalacaktır. Allah’u Teala’nın rızası için kullarına merhamet edemiyorsak o zaman; Rabb’im benden razı ol! nasıl diyebileceğiz. Af istediğimizde, merhamet istediğimizde bizlerde bunu delillendirmeliyiz. Nasıl ki, namazı kılarak eda ediyor ve tüm Allah’ın yarattıkları da buna şahit oluyorsa; bizlerde merhamet ederek merhamet isteyeceğiz.
Kıymetli olanı verirsen, kıymetli olanı alırsın.
Allah’ın rızasını almak ebedi kurtuluştur. Kurtuluşu, başka kulların günahlarında değil, Allah’ın rızasında aramalıyız.
– Kaybettiklerimiz veya çektiklerimizin bir sebebi de soydan geliyor olabilir. Geçmişte alınmış bir beddua, haram kazanç, iftira gibi suçların bize sirayeti olabilir. Bu günahlardan kurtuluş vesilesi olabilir yaşadıklarımız. Yaşadığımız ve yaşattıklarımız dönüp dolaşıp bize gelmektedir. Kendimizi ve soyumuzda yaşanılanları da dikkate almak zorundayız. Hiç bir şey sebepsiz ve gereksiz değildir. Yaşadıklarımızı insanlara bağlayıp, her şeyi mizan ve terazi ile yaratan Allah’ı unutuyoruz. Unutmamış olsak, bizlere bir uyarı var veya derecemiz yükseltiliyor diyebilecektik.
Başımıza gelen her şey Rabb’imin izni iledir. Allah kul neyi hak ediyorsa, onu verir.
Anlık imtihanları ebedi imtihanlara çevirmeyelim.
Bizlere, Rabb’imizin nasıl davranmasını istiyorsak, bizlerde Allah’ın kullarına ve yarattıklarına öyle davranalım.
Kendimiz ile baş başa bırakacak şu sorular ile konuyu bağlamak istiyorum.
– Allah’ın kullarına merhamet etmeden, merhamet isteyebilecek miyiz? Buna yüzümüz var mı?
– Cennet’i ibadetlerimizle mi yoksa Rabb’imizin rahmeti ile mi kazanacağız?
– Bu dünyadan neyi kazanarak gitmek istiyorsunuz? Allah’ın rızası mı, kulların rızası mı? Her ikisinin de yeri burası. Sonrası pişmanlık.
RABBİM DOĞRUYU ANLAMAYI, ANLATMAYI VE YAŞAMAYI HEPİMİZE NASİP ETSİN. AMİN.
Kınalı Mustafa
Burada yazar olarak konuyu özetleyebilecek küçük bir hikaye eklemek istiyorum;
GÜNAHIN SİRAYETİ HİKAYESİ:
Horasanda namuslu temiz ve iffetli bir aile yaşıyormuş. Evin beyi kuyumcu, hanımı da ev işleriyle meşgul oluyormuş. Bir gün kadın sütçüden süt satın almak için her zamanki gibi kapının arasından süt kabını uzatmış. Ama sütçü çok farklı davranarak, kadının uzattığı elini şehvetle tutmuş. İffetli kadın, kendinden geçerek kabı sütçünün üzerine fırlatarak kapıyı kapatıp evine girmiş. Akşam beyi evine gelene kadar da gözyaşı dökmüş. Beyi eve geldiğinde büyük bir hırsla olanları ona anlatmış. Sonra da ona: “Söyle bakalım, bugün ne yaptın ki bunlar benim başıma geldi” demiş. Bu durumda beyi durumunu itiraf etmek mecburiyetinde kalarak şöyle cevap vermiş: “Doğrudur, hatun! İtiraf ederim ki, bu güne kadar hiç yapmadığım bir şey yaptım. Bilezik almak isteyen bir kadın ‘bileziği takamıyorum, bana biraz yardım eder misin?’ deyince, bileziği onun koluna takarken, sanki bilezik koluna zor giriyormuş gibi davranarak onun elinden biraz daha fazla tuttum. Anlıyorum ki senin başına gelenlerin sebebi budur” demiş.
Selam ve Selametle
HELALLİK VERMEK!
Helallik vermek deyince hocasından hacısına herkes sadece akçeli konuları aklına
getiriyor ve borcu olan borcunu ödesin ondan sonra helallik alsın deyip işin içinden
çıkıyorlar. Sanki biz ödemesin diyoruz. Tabi ki imkânı varsa ve unutmamışsa mutlaka
ödesin. Ancak bu muhataplarımızın tarafı.
Biz kendi tarafımızdan, kendi penceremizden, olaya bakacağız. Zaten borçlu borcunu
öderse mesele yok. Konumuz ödenmeyen veya ödenemeyen haklarla ilgili. Helallik verme
konumuzun içinde hem akçeli hem akçesiz tüm konular mevcuttur.
Birincisi Konumuz helallik istemek değil, Helallik vermek. Karşı tarafın ne yaptığı
bizi ilgilendirmez, bizi bizim ne yaptığımız ve ne yapacağımız ilgilendirir. Bizim elimizde
olan kendimizi düzeltmek, muhataplarımızı düzeltmek ne yazık ki bizim elimizde değil. Biz
elimizden olan şahsi tasarrufumuzla tek taraflı olarak yapabileceklerimiz neler ona
bakacağız. Bu açıklamalarımızdan hiç kimse alacağınızı istemeyin, almayın gibi bir çıkarım
yapmasın. Konumuz bu değil.
Bir diğer konu ise hayatımızda Akçeli konulardan daha fazla akçesiz konular
mevcuttur. Çünkü hayatımızdaki hak tahakkuk eden diğer konuları saymakla bitiremeyiz.
Hem konuları hem de muhataplarınızın sayısını bilmeniz mümkün değil. Bir düşünün
ömrünüzün her anını! O zaman sizde bana hak vereceksiniz.
(Birde Neden helallik almak veya Helallik vermek için en son zamanı veya musalla
taşına uzanmayı bekleriz ki…? Aklımız başımızda ve irademiz elimizde iken neden hareket
etmeyiz.)
Bir diğer konu ise ben kendi adıma “benim aleyhimde söylenenler ve yapılanlar
yönünden Muhataplarımın karşıma geçip yaptıklarını itiraf etmeleri kısmından şahsım adına
feragat ediyorum. Kimse bana hiçbir şey itiraf etmesin. Bana hiç bir şey anlatılmasını da
istemiyorum ve üzerime düşen hakların tamamını Doğduğum günde son nefesimi vereceğim
güne kadar geri dönüşsüz olarak helal ediyorum. Çünkü benimle ilgili söylenen veya yapılan
şeylerin dinen bir mahsuru yoksa dünyada da Ahirette de onlardan haberdar olmak
istemiyorum. Haberdar olursam belki bazılarından dolayı kalbim kararabilir. Bu beni
zamanla rahatsız edebilir. Şeytanın vesvesesi ile daha fazla günaha girebilirim korkusu ile
günahların itiraf kısmından kendi adıma feragat ediyorum ve her kimin üzerime taalluk
eden ne tür bir hakkı oluştu ise ve ömrümün sonuna kadarda oluşacak olur ise ben hepsini
geri dönüşsüz olarak helal ediyorum, bu yazıyı okuyan okumayan herkes için bu geçerlidir”
Birde bunu muhataplarınıza söylemenize gerek yoktur. Bu bizim şahsi bir tasarrufumuzdur.
Söyleyip söylememeniz sizin tasarrufunuzda isterseniz söyleyin, istemezseniz söylemeyin.
Bu sonucu değiştirmez.
Ben bu işten olabildiğince kazançlı çıkmak istiyorum. Ben insanlara hakkımı helal
ettiğimde umuyorum ki Rabbimde bana üzerimdeki haklarını helal edecek insanların
kalplerini yumuşatır ve haberim olarak veya olmayarak bildiğim veya bilmediğim ahirette
belki altından kalkamayacağım birçok vebalden kurtulurum inşallah. Bu vesile ile bir sürü
insan bana haklarını helal etmiş olacak bu bir.
Bir de ben hakkımı helal etmezsem muhatabımdan ahrette bire bir karşılık alacağım.
Ancak ben hakkımı helal edersem, Rabbimin hazinesi çok geniştir. Rabbim beni aklımın
almayacağı, hayal bile edemeyeceğim bir şekilde ahirette ödüllendirebilir.
Ben insanlardan bir şeyler istemek ve almaktansa Rabbimden istemeyi ve ummayı
tercih ediyorum. Ve benim dünya ve ahirette en büyük hedeflerimden biri ise Rabbim
tarafından bağışlanmayı garanti etmektir. Garanti etmek çok iddialı bir söz ve vaat ancak bu
söz ve vaat bana ait değil, zira Rabbimiz c.c. ve Peygamber efendimiz. (Sav)
“Bunun içindir ki, (haksız iftiralara uğramış olsalar bile,) içinizden (Allah’ın) bolluk ve
genişlik bahşetmiş olduğu kimseler yakınlarına, düşkünlere ve kötülük diyarından Allah için
göç eden kimselere yardımdan el çekmesinler; onları affedip geçsinler. (Öyle ya,) Allah’ın
da sizi bağışlamasını istemez misiniz; (hem de) Allah’ın çok acıyıp esirgeyen gerçek
bağışlayıcı olduğunu (gördüğünüz halde)?)- NÛR 24 /22”
(Not: Mistah ifk hadisesindeki Hz. Aişe validemize atılan iftirayı yayanlardan birisidir ve
nafakası Hz. Ebu Bekir (r.a.) tarafından sağlanan kişidir. Hz. Ebu Bekir (r.a.) bu durumu
araştırır ve bu iftirayı yayanlardan birisinin Mistah olduğu haberini doğrulattıktan sonra
Mistah’ın nafakasını keser. Bunun üzerine Allah (c.c.) Nur Suresi 22 ayeti nazil eder. Bu
ayetten sonra tekrar Hz. Ebu Bekir Mistah’a nafakasını vermeye başlamış ve bir rivayete
göre nafakasını artırarak vermiş ve Mistah’ı affetmiştir.)
“Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır). Ama kim
affeder ve arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah’a aittir. Şüphesiz O, zalimleri
sevmez.-ŞURA-42/40
“Kıyamet günü insanlar hesaba çekilirken, bir münadi üç defa “Allah’tan
alacağı olanlar, kalksın ve Cennete girsin” diye seslenir. Bunu duyanlar,
“Allah’tan alacaklı olanlar kimler ki?” derler. “İnsanları affedenlerdir” denir.
Bunun üzerine binlerce kişi ayağa kalkar, sorgusuz sualsiz Cennete girerler.)
[Taberani]”
Affetme konusunda Allah c.c. çok önemli diğer bir vaadi daha var. Allah c.c. vaadleri
gerçek ve kesindir. Bütün Müslümanların en büyük hayali ve hedefi Allah c.c. tarafından
sevilmek ve sevildiğini bilmektir. Deliline gelince
Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler,
insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever. AL-İ İMRAN-3/134
(Ey Muhammed!) İçlerinden pek azı hariç, onların daima bir hainliğini görüyorsun.
Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Çünkü Allah, iyilik yapanları sever.
MAİDE-5/13
Birde Allah (c.c.) size yapılan kötülükleri bağışlama yönünde “Onları affedip
geçsinler. NÛR 24 /22” “Yine de sen onları affet ve aldırış etme. MAİDE-5/13-”
““Onları bağışla, kendilerine güzel davran.? (El-Hicr 15/85)” demektedir. Affet ve artık
ardına düşme o konuyu hayatından çıkar. Affet ve unut gitsin. Zihnini artık onunla meşgul
etme.
Rabbimiz affedin ve bir daha üzerinde durmamak üzere ardınıza atın ve geçin ve
onlara güzel davranın diyor. Bir daha bu konunun hesabını yapmayın. Allah’tan c.c.
karşılığını bekleyin ve önünüze bakın. Çünkü dünyada ömür kısa ve yapılacak çok fazla ve
çok kazançlı işler var.
Eski Amerikan kovboy filmlerinde mahkûmların ayaklarında zincir ve onun ucunda
kocaman bir demir topuz vardır. Mahkûm istese de düzgünce yürüyemez. Koşması ise hiç
mümkün değildir. Ancak o demir topuzu sürüye sürüye çok yavaş bir şekilde yol
alabilirler. Mahkûmlara bunu başka birileri takar ve başka birileri söker. Bizim
durumunuz bundan daha da beterdir. Çünkü bu zinciri ve topuzu sökmek elimizde olduğu
halde onu söküp atıp Allah c.c. vaadlerine kavuşmak ve hayatınızın geride kalan diğer
kısmında önümüze gelecek olan güzellikleri yakalamak yerine hep geçmişte yaşayarak
kaybediyoruz. Bu durumun bizde oluşturabileceği psikolojik rahatsızlıklarda cabası. İnsan
Rabbinin söylediğini yapmazsa hem kimyası bozulabilir hem de dünya ve ahiretini
kaybedebilir.
Bu konuyu gündeme getirmekteki hedefimiz sadece kazancımızı kat be kat artırmak,
Ruh sağlığımızı korumak ve bir musibeti Dünya ve ahiret kazancına dönüştürmektir.
Hedefimiz Muhataplarınız değildir. Gerçi bu yaptığımızın onlara da çok büyük fayda
sağlayacağı aşikardır.
“Allah yolunda mallarını harcayanların durumu, kendisinden yedi başak çıkan ve her
başakta yüz tane bulunan bir buğday tanesine benzer ki, Allah dilediğine kat kat verendir. Allah’ın
imkânları ve bilgisi sınırsızdır. Bakara-2/261”
Bu ayette anlatıldığı gibi Rabbimizin hazinesi çok geniştir. Yapılan hayır ve iyiliklere
vereceği karşılık ne kadar büyüktür bunu bizim haf salamızın alması mümkün değildir. Allah c.c.
burada vereceği karşılığı bire yedi yüz deyip geçmemiştir. Rabbimiz bu ayette konuyu bir formülle
anlatmıştır. Bire yedi yüz sadece alacağınız karşılığın bir başlangıcıdır. Biz her zaman rabbimizin bu
formülüne talip olmamız kazançlarınızı kat be kat artırmanın yollarını bulmamız gerekir.
Ömrümüzün her yılında iki dini bayram var. Genellikle bayram namazlarında bazen de
özel günler ve Cuma Namazlarında hocanın eşliğinde Tövbe-istiğfar yapılır. Yapılsın; birde
buna ilave olarak o güzel atmosferde orada bulunan herkes birbirlerine haklarını helal etse
her Müslüman. Böylece her Cuma ya da bayramda bir değil iki bayram yapsa fenamı olur?
Buna nişan, düğün ve diğer bütün toplanma zamanlarını vesile yapıp kazanca çevirebiliriz.
Başta kendimiz ve yakınlarımız olmak üzere kendisi için hak helalliği isteme imkânı
kalmayan bir insandan sizin bir vesile haberiniz olduğunda o din kardeşiniz için hak taalluk
eden diğer din kardeşlerinizden hak helalliği isteyin. Çünkü insan kendisi için bir şey
istemekte oldukça zorlanır. Ancak başka bir Müslüman için çok rahat isteyebilir. Bunun için
elinizden geleni yapın. Olur ki muvaffak olursunuz. Hem siz sevap kazanırsınız, hem de bir
Müslüman kardeşinizi büyük bir yükten kurtulmuş olursunuz. Bir güzelliği, başkası için
yaptığınızda hem o insan hem de siz kazanmış olursunuz.
Her Müslüman’dan bu yönde gayret sarf etmesini ve her ortamda gündeme getirmesini
Allah(c.c.) rızası için talep ediyorum. Çünkü bu gayret etmeye değer, ahrette karşılığı bolca
verilecek bir iştir ve Allah (c.c.) nun tavsiyesi ve peygamberlerin sünnetidir.
Buna verebileceğimiz ilk örnek Yusuf (a.s.) Kardeşlerine söylediği sözdür. “Bugün
size bir ayıplama ve azarlama yoktur. Allah, sizi, mağfiretiyle bağışlasın. O, merhamet
edenlerin en merhametlisidir.-Yusuf Suresi 12/92 ” Yusuf (a.s.) kendisine eziyet edip kuyuya
atan kardeşlerini affetmekle kalmayıp onların bağışlanması için hem Yusuf (a.s.) “Allah,
sizi, mağfiretiyle bağışlasın” diye dua ederken Yusuf (a.s.) ın babası Yakup (a.s.) da “Sizin
için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim. Şüphesiz o çok bağışlayıcıdır, çok merhamet
edicidir.-Yusuf Suresi 12/98″ diyerek Yakup (a.s.) da oğullarını hem affeder hem de
bağışlanmaları için Allah (c.c.) yalvarır.
Bir Diğer örnek ise Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Efendimiz Hz. Muhammet
(s.a.v.) Kendisine her türlü eziyetleri eden, Öldürmeye kalkan ve yurdundan süren Akraba,
komşu ve Mekkelileri; Mekke’nin fethinden sonra Kâbe-i Muazzam anın kapısında “Ey
Kureyş topluluğu! Şimdi hakkınızda benim ne yapacağımı tahmin edersiniz?” diye
sorduklarında Kureyşliler, “Sen kerem ve iyilik sahibi bir kardeşsin! Kerem ve iyilik
sahibi bir kardeş oğlusun! Ancak bize hayır ve iyilik yapacağına inanırız” dediler.
Bunun üzerine Âlemlere rahmet olarak gönderilen Resûl-i Kibriya Efendimiz şöyle
konuştu;
“Benim halimle sizin haliniz, Yusuf’la (a.s) ile kardeşlerinin hali gibidir.Yusuf’un (a.s) kardeşlerine dediği gibi ben de sizlere diyorum;
Bu gün sizin için bir kınama yoktur. Allah sizi affetsin. O merhamet edenlerin en merhametlisidir. Yusuf Suresi 12/92 ” Gidiniz, sizler serbestsiniz” Taberi 3/120 dedi.
Herhalde hiç birimiz Yakup (A.S), Yusuf (A.S), veya Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V) kadar eziyet ve sıkıntı çekmemişizdir. Onlar bağışladığına göre bizlerde, bize eziyet eden müslüman kardeşlerimizi ecrini Allah (C.C) bekleyerek bağışlarız İnşaallah. Çünkü affedişlerin en makbulu muktedirken affetmek, iyiliklerin en güzeli ise kötülüklere karşı yapılanıdır. Merhametlilerin en üstünü kendisine acımayanlara acımak, şefkat etmek ve merhamette bulunmaktır. İşte Kainat’ın Efendisi bunu yapıyordu. Çünkü O, Cenab-ı Hak’tan dersini şöyle almıştı;
“Kolaylık göster, affa sarıl, iyiliği tavsiye et, cahillerden de yüz çevir” Araf Suresi 7/199
Bir Hadisi Şerifte Hz. Muhammet (s.a.v.) “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir ona
zulmetmez; onu düşmana teslim etmez. Kim bir Müslüman kardeşinin ihtiyacını
giderirse, Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim bir Müslüman’ın sıkıntısını giderirse,
Allah da kıyamette onun bir sıkıntısını giderir. Kim de bir Müslüman’ın ayıbını örterse,
Allah da kıyamette onun bir ayıbını örter.-(Buhârî, Mezâlim)
Hak Helalliği vermek; öylesine dille söyleyerek değil, Allah (c.c.) rızasına talip olarak,
Yakup (a.s.) , Yusuf (a.s.), Hz. Muhammet (s.a.v.) gibi samimi bir şekilde kalpten yapılırsa
Allah (c.c) katında bir anlam ifade edecektir.
Ebu’d- derda r.a.)’dan; Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “(Nafile) Namaz,
oruç ve zekâtın derecesinden daha üstün olan bir şeyi (İbadeti) size bildireyim
mi?” “Evet” dediler. “İki (dargın) kişinin arasını bulmak. Çünkü dargınlar
arasını ifsad etmek (daha da bozmak) (İmanı kökünden kazır) buyurdu.
(Tirmizi-2433)
Aklımızdan hiç çıkarmayalım bütün bu kazançları elde etmenin tek bir
yolu vardır ve ömrün nerede ve ne zaman biteceğinin hiçbir garantisi yoktur.
Ölüm gelip çattığı zaman bu büyük kazançları ilelebet kaybederiz. Allah
muhafaza. Çünkü keşkeler insanlara hiçbir zaman fayda vermemiştir.
Osman Zeki GENÇ