Başınıza gelen her musîbet, kendi ellerinizin kazandığı günahlar, ihmal ve kusurlar yüzündendir. Bununla beraber Allah, o günah ve kusurların pek çoğunu da affediyor. ŞURA SURESİ 30. AYET
Yüce Allah’ın uyarısıyla yazımıza başladık. Başımıza gelen bir çok musibetin sebebi kendi yapıp ettiklerimizdendir. Bunu Allah Teala açıkça belirtmektedir. Hastalıkları da bu grubun içine alabiliriz. Bilerek ya da bilmeyerek işlediğimiz her günah, mutlaka bizlere ve çevremize geri dönüş yapmaktadır. Hatta bazı durumlarda bu musibet soyumuzda da devam etmektedir. Nedeni bilinmeyen ve tıbbi olarak çözüm bulunamayan hastalıkların çoğunun altında, işlediğimiz ya da soyumuzdan gelen günahlar vardır.
Bunun haricinde Allah Teala’nın kullarına olan imtihanı, derecesini yükseltme imkanı ve günahlardan arınarak karşısında görmek istemesi nedeniyle de musibetler ve zorluklar yaşanabilir. Yani Allah’ın kullarına rahmetidir. Günü geldiğinde anlayacağız İnşaallah.
Neden masum olan bizler soyumuzda işlenmiş günahların vebalini çekmekteyiz?
Çünkü geçmişte kazanılan haram mal, para, şöhret, makam, yapılan zulümler gibi günahların etkileri günümüzde de devam etmekte ve bizlerde kullanmaya devam etmekteyiz. Geçmiş zaman içerisinde yaşanmış bir zulümün etkileri soyumuz aracılığı ile bize ulaşmaktadır. Haram kazanılan mal, iftira, kişilerin itibarını yok ederek makam ve imkanlarını ele geçirmek gibi günahların etkileri her iki taraf içinde devam etmektedir. Mazlum olan nesil atalarından kalması gerekenleri alamadığı için tüm hayatı değişmiş zarar görmüş görmeye devam etmekte, zulmeden tarafta kazanmış olduğu maddi gücünü ve konumunu devam ettirmektedir. Ve haram insanların zerrelerine kadar işlemiş, bu bozuk zerrelerden de nesil devam etmiştir. Bozuk olan her şey gibi ana yapı taşlarımız bozuk olduğu için nesilde hastalıklı olmaktadır. Bu bozukluklar; ruh, beden, zihin, maddi ve manevi olabilir.
Şöyle bir örnekle açıklamaya çalışalım;
Kaynağında zehirli maddeler ile kirletilen bir nehir, geçtiği ve suladığı tüm tabiatı zehirlemektedir. Öncelikle içinde barındırdığı balıkları, devamında toprakları, yetiştirilen meyve ve sebzeleri hatta suyundan istifade eden tüm hayvanatı da zehirlemektedir. Bu durum süreklilik arz ettiğinde gittikçe durum kötüleşir ve dönülmez bir noktaya varılabilir. Günümüzde yarı ömrü 4,46 milyar yıl olan radyoaktif artıklarının Dünya ve tüm tabiatı zehirlemeye devam ettiği gibi. Balıkları ailemiz ve neslimiz, diğer canlıları da en yakınımızdan en uzağımıza tanış-görüş olduğumuz insanlar olarak düşünebiliriz. Bu durumda en çok etkilenen ailemiz olacak ve sırasıyla diğer insanlara da zarar verecektir. https://tr.wikipedia.org/wiki/Uranyum-238#:~:text=U’in%20yar%C4%B1lanma%20zaman%C4%B1%20(yar%C4%B1,Pl%C3%BCtonyum%20239Pu’a%20indirgenir.
Ailemiz tamamda diğer insanlar nasıl zarar görecek?
Bizi zehirleyen yapımız nedeniyle düşük ahlaki değerleri olan, huysuz, kaba, somurtkan, asabi olan insanlar çevrelerine de hasar vermektedir. Moral bozarak, kalp kırarak, zorluk çıkararak, hak yiyerek çevrelerine menfi etkilerde bulunurlar.
SİRAYET: Bir düşüncenin bir durumun başkasına geçmesi ve bulaşması demektir.
Hal sirayet eder. Bu nedenle;
İYİLERLE OLMAK YETMEZ
KÖTÜLERDEN DE UZAK DURMAK GEREKİR
Soyumuzdan Gelen Günahlarımızın Zehirlemesinden Nasıl Kurtuluruz?
Kurtuluş yolu; KÖTÜLÜKLERDEN SAKINMAK İYİLİĞE YAKLAŞMAKTIR. Öncelikle kaynağı zehirleyen günahlardan kurtulmalıdır. Günahlar hayatımızdan çıkarılmalıdır. Kaynağın fıtratına dönmesi, berrak temiz suyun daha çok akarak kirleri de alıp götürmesi için çaba gösterilmelidir. Mümkünse hak sahiplerine ulaşılmalı ve helallik alınmalıdır. Ulaşılamadığında O hak sahipleri adına hayır ve hasenatta bulunulmalıdır. Çokça sadakalar verilmelidir. İbadetlerimizi, zikirlerimizi arttırmalı, sıkça tövbe edilmelidir. Allah’ın tüm kullarına haklarımızı helal edip, bu yük üzerimizden atılmalıdır. İnsan üzerinde yük varken nasıl rahat edemiyorsa, gönlünde taşıdığı yükte insanı yorar, rahatsız eder. Bizler, Allah’ın takdirine razı gelir ve haklarımızı helal edersek, bunun karşılığında kazanabileceğimiz en büyük nimetlerden olan Allah’ın rızasını isteyebiliriz. İstemeye yüzümüz olur. Allah’ın adaletine, rahmetine, merhametine boyun eğip, günahlarımızla baş başa kaldığımız mahşer gününde tutunacak bir dalımız olur. “Merhamet etmeyene, merhamet olunmaz” hadisi şerifi üzerine hareket edip ahirette eksiklerimizi Rabb’imize havale edebiliriz. Başka da bir şansımız ve imkanımız yoktur orada. Bu nedenle Her şeyin sahibi olana tevekkül ederek kazançlı çıkmak yapılabilecek en akıllı iştir.
Günahların çevremize olan etkileri hakkında çok güzel bir hikaye vardır. Bu hikayeyi anlatarak yazımı tamamlamak istiyorum.
GÜNAHIN SİRAYETİ HİKAYESİ:
Horasanda namuslu temiz ve iffetli bir aile yaşıyormuş. Evin beyi kuyumcu, hanımı da ev işleriyle meşgul oluyormuş. Bir gün kadın sütçüden süt satın almak için her zamanki gibi kapının arasından süt kabını uzatmış. Ama sütçü çok farklı davranarak, kadının uzattığı elini şehvetle tutmuş. İffetli kadın, kendinden geçerek kabı sütçünün üzerine fırlatarak kapıyı kapatıp evine girmiş. Akşam beyi evine gelene kadar da gözyaşı dökmüş. Beyi eve geldiğinde büyük bir hırsla olanları ona anlatmış. Sonra da ona: “Söyle bakalım, bugün ne yaptın ki bunlar benim başıma geldi” demiş. Bu durumda beyi durumunu itiraf etmek mecburiyetinde kalarak şöyle cevap vermiş: “Doğrudur, hatun! İtiraf ederim ki, bu güne kadar hiç yapmadığım bir şey yaptım. Bilezik almak isteyen bir kadın ‘bileziği takamıyorum, bana biraz yardım eder misin?’ deyince, bileziği onun koluna takarken, sanki bilezik koluna zor giriyormuş gibi davranarak onun elinden biraz daha fazla tuttum. Anlıyorum ki senin başına gelenlerin sebebi budur” demiş
Selam ve Selametle