Dingonun Ahırı deyimi; hesap kitap tutulmayan, karmaşık, dağınık, girenin çıkanın belli olmadığı mekanlar için kullanılan bir deyimdir. Peki bu deyimin geçmişi nedir ? Nereden dilimize yerleşmiştir?
Osmanlı Devleti ve Sultan Abdülaziz zamanlarında yeni bir ulaşım aracı İstanbul sokaklarında kullanılmaya başlanmıştır. Bu araç atlı tramvaylardır. Günümüzde itici güç olarak kullanılan elektrik motorlarının olmadığı, hatta elektriğin olmadığı zamanlarda bu işi atlar yerine getirmekteydi. Günümüzde kullandığımız tramvayların önünde atların bağlı olduğunu düşünün. O zamanın modern atlı arabası diyebiliriz.
Bu tramvaylar, Eminönü’nden başlayan yolculuklarını Azapkapı, Şişhane Yokuşu ve Taksim’den geçerek Kurtuluş’ta bitirirlerdi. Tramvaylar yaklaşık 20-30 aralığında insan taşır ve bu iş için 2 at bağlanması yeterli olurdu. Ancak Şişhane Yokuşu’nun çok dik olması ve yolcu sayısının artması nedeniyle Azapkapı’da atlara yenileri eklenir, Taksim’e kadar 6 at ile devam edilirdi. Yorgun atlar koşumdan çıkarılarak Taksim sular İdaresi ve Fransız Konsolosluğu arasında bulunan Dingo adlı Rum kökenli Osmanlı vatandaşının ahırında dinlendirilirdi. Dönüşte bu atlar koşuma bağlanmadan Azapkapı’ya götürülürdü. Dingo içkiyi seven bir kişilik olması nedeniyle zamanını genellikle meyhanede geçirir, işinin başında pek bulunmazdı. Bu nedenle ahıra giren çıkan belli olmaz, hesapta doğru tutulamazdı. Kimin kaç at bıraktığı, kimin kaç at aldığı, hangi hayvanın yorgun veya dinlenik olduğu bilinemezdi. Yorgun hayvanlar tekrar tramvaylara bağlanır, işe devam ederlerdi. Seferlerin sıklığı ile birlikte ahırda curcuna, bağırışma ve gürültü eksik olmazdı.
Dingo’nun Ahırı her gün yaşanan bu durum nedeniyle halk arasında karmaşanın, dağınıklığın sembolü olmuş, zamanla dilimize bu sözcükler deyim olarak yerleşmiş ve kullanılmaya başlanmıştır.
1 Yorum
Bilgi için Teşekkürlerimi sunarım.
Ahmet Birinci