Allah Teala her dönemin kendine uygun olan tebliğ yöntemlerini Peygamberlerine emretmiştir. Nemrut zamanında gök cisimlerine ve onları temsil eden putlara tapılırdı. Hazreti İbrahim akıllara hitap ederek ay, güneş, yıldızların battıklarını, sürekli yeryüzünde olmadıklarını göstererek tebliğ yapmıştır. Yokluklarını işaret etmiştir. Sonra puthanede olan küçük putları kırarak, baltayı büyük putun boynuna asmış ve onun yaptığını söylemiştir. Kavmi, putların bunu yapamayacağını söyleyerek Hazreti İbrahim’i suçlamıştır. Böylece İbrahim Peygamberimiz kavmine, kendi dilleri ile taptıkları putların bunu yapamayacağını itiraf ettirmiştir. Burada Hazreti İbrahim gerçeği kendilerinin itiraf etmesini sağlamayı amaçlamıştır. Kendilerini koruyamayan putlar sizleri nasıl koruyacaktır? sözü ile akla hitap etmiştir. Bu kurgu ile inançlarının yanlış olduğunu ispatlamış, tebliğini bunun üzerinden yapmıştır.
Hazreti Musa ve Firavun zamanında ise sihir ve büyü yaygındı. Allah Teala, Hazreti Musa’yı asa ve güneş gibi parlayan el mucizesi ile desteklemiş, bu şekilde firavuna tapanları en üstün oldukları alanda yenmiştir. Onları aciz bırakmıştır.
Peygamber Efendimiz zamanında ise şiir, belagat, edebiyat üstün bir noktada idi. Şairler toplumun en üst tabakasıydı. Bir sözü ile savaş başlatır, bir sözü ile savaş bitirirdi. Her yıl panayırlarda şiir yarışmaları yapılır, seçilen şiir işlenerek Kabe duvarlarına asılırdı. En üstün oldukları , en değer verdikleri konu şiir ve putları idi. Böyle bir ortamda Peygamber Efendimiz ümmi olarak yaşamış ve tebliğini yapmıştır. Ümmi demek okuma yazma bilmeyen demektir.
Allah Teala, diğer kavimlere yaptığı gibi Kureyş Kabilesine de en iyi bildikleri konuda meydan okumuştur. Kur’an-ı Kerim’i üstün bir anlatım, mana, kafiye, işaret, ilmi ve eşsiz hitap ile indirmiştir. O geldikten sonra tüm şiirler Kabe duvarlarından kaldırılmıştır. İnanç olarak kabul etmeseler de belagat ve üslubunu inkar edememişlerdir. Mükemmeliyeti gören müşrikler bu konuda aciz kalmışlardır. Yine Allah Teala, inanmayanları en iyi yaptıkları iş ile alt etmiştir. Diğer peygamberlerde olduğu gibi açıklayamadıkları ve karşı da koyamadıkları için sihir, büyü olduğunu Peygamber Efendimiz’inde büyük bir sihirbaz olduğu yalanını ortaya atmışlardır.
Kur’an-ı Kerim üslup, hitap, mana ve kapsayıcı bilgi ile ümmi olan bir peygambere indirilmiştir. Bu diğer bir mucizedir. Allah Teala hiç bir şeyi manasız ve gereksiz yaratmayacağı için bu konuda bizlere neyi anlatmak istemiştir?
Bir çok nedeni olacağını bilerek, aklederek anlayabildiğim nedenleri yazmaya çalışayım;
– Hazreti Muhammed okuma yazma bilmezdi. Sadece Hazreti Hatice annemizin hesaplarını tutmuştur. Hesap bilirdi. Eğer ilmi olsaydı öğrendiği ilim ile yazdığını, anlattığını söyleyeceklerdi. Ya da büyük bir şair olarak adlandıracaklardı. Bir çok şair ve edebiyat ustasının yanında ümmi bir insan, insan üstü bir üslup ile yazılmış olan ayetler okuyordu. Devrin alim ve şairleri yazılanların mükemmeliyetini görerek aciz kalıyordu. Allah onları bu şekilde çaresizlikleri ile baş başa bırakmış ve düşünmelerini sağlamaya çalışmıştır. Hazreti Allah, gören gözler, işiten kulaklar ve akıl sahipleri için bir mucizeyi göstermiştir.
– Peygamber Efendimiz ticaret nedeni ile farklı şehirlere gitmemiştir. Eğer Hazreti Muhammed bilgin, şair, zengin veya tüccar olup şehirleri gezmiş olsaydı, başka kültürlerden öğrendiklerini yazmakla veya şairlikle suçlayacaklardı. Allah katından olduğunu kabul etmemek için ellerinde yeni bir koz olacaktı. Bu nedenle Allah Teala, bu yolu onlara kapatmıştır. Kur’an-ı Kerim’in farklı kültürlerden öğrenilen hikaye ve ilimlerle yazılmadığını böylece ispat etmek istenmiştir. Mekkeli müşrikler bunu iyi bildikleri için böyle bir suçlama da bulunamamıştır. Ama günümüzde bu iddiayı ortaya atan insanlar vardır. Katıksız, ispatsız, temelsiz ve çaresizliğin kıvranışlarından doğan iftiradır. Rabbim, modern ve bilgili olduklarını düşünen kafirleri de bu şekilde susturmuştur. Aciz bırakmıştır.
– Allah Teala, inanmayanları en üstün noktalarında çaresiz bırakarak büyüklüğünü, üstünlüğünü ve insanların bu güç karşısında çaresizliğini iliklerine kadar hissettirmiştir. Hem kendisinin en kudretli, en üstün olduğunu hem de insanın ne kadar aciz ve küçük bir varlık olduğunu göstermiştir. Gelen ayetlerin insan eli ile, bilgisi ile yazılamayacağının idraki istenmiştir. Hazreti Allah tüm bu yolları Efendimizin hayatını biçimlendirerek kapatmış, ellerinden almıştır. Tebliğ bu yöntemle akıllara, mânâ yönü ile kalplere hitap etmiştir.
Kudret elinde olan Allah Teala’nın, hâlâ devam eden meydan okumasını tekrar edelim.
Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah’tan gayri şahitlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın. Bakara 23.
Naçizane şöyle bir ekleme yapayım,
Allah’ı, Kur’an-ı Kerim’i, Peygamberi Hazreti Muhammedi ve kanunlarını kabul etmeyen, 1400 sene önce çölde yazılmış kitap olarak gören, Haşa Efendimizi çöl bedevisi olarak gören kafirler;
Sizler 1400 yıllık tüm dünya ilimlerinin birikimini de alarak haydi sizde Kur’an-ı Kerim’in benzeri bir kitap, kitap olmazsa bir sûre, sûre olmazsa bir ayet yazın. Yazamazsınız. Çünkü Rabbim O’nu sonsuza kadar koruyacaktır. Siz kafirlerde, çaresizlik içinde kıvranarak hezeyanlar yaşayacaksınız.
Ey Kafirler, taptığınız Modern Bilimden ve 1400 yıllık edebi eserlerin bilgi birikiminden de faydalanarak haydi bir sûre yazın!!!
Rabbim; kendini çok şey bildiğini zanneden siz kafirlere en çok övündüğünüz hatta taptığınız bilim üzerinden meydan okumaktadır. Aklınıza hitap etmektedir. Akıl ile doğru yolu bulun demektedir. Akledin, ilmin sahibi benim. Gerçekten gerçeği görebilseniz, ilmin yolu bana çıkacaktır demektedir. İftiralarınızdan ve hadsizliğinizden merhametime dönün, kurtuluş İmanda demektedir. Allah Teala yolunu şaşırmışlara istikamet versin, hidayet versin. Amin.
Selametle.